15 Eylül 2020

Şeyh Edebali'nin Öğütleri

Oğul;

“İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, gün batarken ölürler. Unutma ki dünya sandığın kadar büyük değildir. Dünyayı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüzdür. Hırsımız, bencilliğimiz…”

Dünya bir garip han, bir hoyrat mekan,

İnsan bir garip varlık kabına sığmayan…

Hayat bir yudum su, bir anlık rüya…

Ömür bir kısa yol tekrarı olmayan…

Bu yolda nazarımızı sonsuzluğa dikip; büyük yürümek ve büyük ölmek gerek. Bu yolda hırs, diken; benlik ve kibir, engeldir oğul. Sakın ha kendine takılmayasın ve kendinde boğulmayasın. Teklik sadece Allah’a mahsustur, tek başına karara durup hoyrat dünyanın dayanılmaz ağırlığını kaldırmayasın. İşlerini ehil kişilere danışarak tutasın, danışırsan yol alırsın, danışmasan yolda takılıp kalırsın oğul.

“Güçlüsün, akıllısın, söz sahibisin; ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilemezsen, sabah rüzgarında savrulup gidersin.”

Bir dem gelir bir tekmeyle dünyaları yıkacak olursun, bir dem gelir yerdeki karıncaya mağlup olursun. Güç hayvanda bile mevcut. Akıl sadece anahtar. Anahtara takılmasın. Aslolan anahtarın açacağı kapılardır. Kapıların ardında hazineler, kapıların ardında sırlar vardır. Sırlar ki, ebedi muştuları koynunda barındırır; sonsuza kavuşturur. Aklını kullanıp dünyadayken cennetin kapılarını aralayasın oğul.

“Öfken ve benliğin bir olup aklını yener! Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın, azminden dönmeyesin. Çıktığın yolu, taşıyacağın yükü iyi bil, her işin gereğini vaktinde yap!”

Öfke ateş, öfke afet, öfke şeytandır oğul. İnsanoğlu dağları devirir; ama öfkesine mağlup olabilir. Öfkeyle savaşı daima taze tutmak gerektir.

“Yolcu, buruk baş gerek

Gözde daim yaş gerek

Huy biraz yavaş gerek

Yoksa yollar aşılmaz.”. diyen ne güzel söylemiştir. Öfke benliğin yemi, en lezzetli gıdasıdır. Benlik semirdi mi irade yok olur gider. İradesi zayıflayanın ruhu intihar eder. Posalaşmış bir beden taşımak ne ağır zillet, ötelere kapalı bir ruh taşımak ne büyük ihanet.

Sabırsız olmaz oğul. Sabırsız menzile varılmaz. Kaf Dağı’na sabırsız ulaşılmaz. “Sabır kara bir dikeni yutmak, diken içini parçalayıp geçerken de hiç ses çıkarmamaktadır.” İnsan ocaklar gibi yanmalı, yanmalı da kimselere gamını ilan etmemelidir. Gözünü ötelere dikesin oğul, hesabını idealine göre yapasın. Şunu da asla unutmayasın: “Her şeyin vakti tayin edilmiştir. Vaktinden önce öten horozun başı kesilir.”

Vazifen çetin, yükün ağırdır oğul. Hizmette önde ücrette geride olasın. Vazifenin en ağırına talip olmakta kaçınmayasın. Vazifenin ağırlığı Yaratan’ın kullarına ihsanıdır.

“Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördüğünü söyleme, bildiğini bilme, sözünü unutma, sözü söz olsun diye söyleme.”

Bizler nefreti eritmek için, muhabbetin asaletini dünyaya yeniden hakim kılmak için çıktık yola. Bu yolda utanacak bir şeyimiz yoktur. Muhabbet yolunun gizlisi saklısı yoktur oğul. Ama altının değerini de sarraf bilir, sözünü muhatabına göre ayarlayasın. Cahilin karşısında altınlarını çamura atmayasın. Yiğit olan kördür, kötülüğü görmez; sağırdır, kem sözü işitmez; dilsizdir, her ağzına geleni demez. Bildiğini de her yerde ayaklar altına sermez. Yunus gibidir o; yüreği muhabbete, gönül ibresi Hakikate ayarlıdır. O bir defa söz verdi mi, onu namusu bilir.

“Ananı, atanı say; bereket büyüklerle beraberdir!”

Anadolu; içinden kıvrım kıvrım ırmaklar akan, ağıtları alev alev ciğerler yakan… “Ana”larla dolu olan…

Ana çile yumağıdır, oğul dua kaynağıdır. Ana yüreği narin bir ipek, ata bileği Hakk’ın diktiği en sağlam direktir. Ne ananın ince yüreğini yakasın, ne de babanın kapı gibi bileğini kırasın oğul. Yarın yuva kurduğunda ocağınla onlar arasında köprü olasın. Ana ve ata düşmemek için sırtımızı dayadığımız duvardır, yarın duvar yıkıldığında kıymetini anlarsın.

“Sevildiğin yere sıkça gidip gelme, muhabbetin kalkar, itibarın kalmaz. Düşmanını çoğaltma, haklı olduğunda kavgadan korkma! Bilesin ki; atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler!”

Her şeyin ortası makbuldür, sevginin de. Sevdiğini gereğinden fazla sevmeyesin. Sevgini de, sadece yüreğinin eline vermeyesin. En çetin imtihan “sevgi”yle olanıdır. “Kişi ne kadar bahadır olsa da, muhabbete tuş olur.” diyen atanın sözünü aklından çıkarmayasın. Böyle imtihan olmamak, istikbalde neslinden utanmamak için gecelerin bağrında, seherlerin aydınlığında duaya durasın. Senin ideallerin ve geleceğe dair hedeflerin var oğul.

Gönül adamı ömrünü boşa harcamaz, yüreğini ucuza satmaz, edep tacını başından almaz. Gönül erinin her zaman yüzü yerde, gönlü göktedir. Haklı olduğunda kavga vermesini bilir. Kavgayı sadece bileğiyle değil, ilmiyle ve yüreğiyle yapmasını bilir.

İyiliğe kötülük, şer kişinin kârı,

İyiliğe iyilik her kişinin kârı

Kötülüğe iyilik de, er kişinin kârıymış oğul.

Sen bizim rüyamız, sen bizim devâmız, sen bizim duamızsın oğul. Daima başın dik, alnın ak, gönlün pak olsun.

Zümrüt-ü Anka’nı iyi seç ki Kaf Dağı sana yakın olsun. Yolun ebediyete kadar açık olsun.

Mutluluğumuz Başkalarında Gizli: Balon Havuzunda Kendi Balonunu Bulmak



500 kişi bir seminerdeydi. Birden konuşmacı durdu ve bir grup çalışması yapmaya karar verdi. Herkese bir balon vererek başladı. Herkes gazlı kalemle balonuna adını yazmalıydı. Sonra bütün balonlar toplandı ve bir odaya kapatıldı.

Katılımcılar odaya alındı ve 5 dakika içinde üzerine isimlerini yazdıkları balonu bulmaları söylendi. 

Herkes deli gibi kendi adını aramaya başladı, insanlar çarpıştılar, bir birlerini ittirdiler, tamamen bir kaos ortamı oluştu.

5 dakikanın sonunda kimse kendi balonunu bulamamıştı.

Konuşmacı bu sefer herkesin bir balon almasını ve üzerinde adı yazan kişiye o balonu vermesini söyledi. Bir kaç dakika içinde herkes kendi balonuna kavuşmuştu. Konuşmacı dedi ki: “Yaşamımızda bunu görüyoruz. Herkes deli gibi mutluluğu arıyor ve nerede olduğunu bilmiyor.

Bizim mutluluğumuz başkalarının mutluluğunda gizlidir. Onlara mutluluk verin; sizinki size gelir. Ve insanların yaşam amacı da budur…mutluluğun peşinden gitmek.”

14 Eylül 2020

Makamlar Gelir Geçer: Kağıt Bardak



Eski bir bakandan bir konferansta konuşma yapması istenmişti.

Elinde kağıt kahve bardağı ile kürsüye çıktı ve konuşmasına başladı. 

Ama kafasının başka yerde olduğu sanki anlaşılıyordu.

Daha bir iki cümle söylemiş iken durdu, kahve bardağından bir yudum aldı ve sonra bir süre bardağı kaldırıp baktı.

Derin bir nefes aldı ve;

“Biliyor musunuz ne düşünüyorum?" diye sordu,

"Bu konferansta geçen yıl da, hem de aynı kürsüde konuşmuştum.

Tek bir fark vardı; o zaman hala bakanlık görevim sürüyordu. 

Buraya gelirken bana business class bileti alınmıştı, hava alanında beni bir limuzin ve eskort araba bekliyordu.

Beni önce bir otele götürmüşlerdi. 

Otel müdürü beni otelin kapısında karşılamış ve kral dairesine çıkarmıştı.

Ertesi sabah lobide benim odadan inişimi bekleyen bir heyet vardı. 

Beni yine aynı limuzinle bu salona getirmişlerdi.

Özel bir kapıdan içeri almışlardı. 

Çok şık bir bekleme odasında konferansı beklerken porselen bir kapta kahve ikram etmişlerdi.

Sonra da beni salona aldılar ve en ön sırada ayrılan yerime geçmiştim."

Eski bakan derin bir nefes aldı, 

seyircilere gülerek bir süre baktı ve devam etti 

"Fakat bu yıl karşınızda bir bakan olarak bulunmuyorum." bir an durdu ve sonra

"Dün buraya kendi ödediğim uçak bileti ile uçtum. Beni hava alanında kimse karşılamadı. 

Otele taksi ile geldim. 

Kendi odama kendim çıktım.

Bu sabah buraya otelden yine taksi ile geldim.

Kapıdan girerken güvenlikten geçtim, hüviyetimi alıp listede olduğuma emin olmadan salona almadılar bile.

Sonra da bulabildiğim yerde oturdum.

Canım kahve istedi ve görevliye sordum; 

bana dışarıda kahve makinesi olduğunu söyledi.

Ben de çıktım ve şu gördüğünüz kağıt bardağa kahveyi kendim doldurdum." 

Seyirci gülmeye başlamıştı.

"Sanıyorum geçen yıl porselen bardak bana sunulmamıştı. 

Makamıma sunulmuştu.

Benim asıl bardağım işte bu." 

Konuşmanın bu noktasında gülüp alkışlayan seyircilere kahve bardağını kaldırıp gösterdi. 

Alkışlar bitince de şunları söyledi;

"Size verebileceğim en iyi ders bu işte. 

Bütün o övgüler, 

hizmetler, 

avantajlar rütbeniz, 

rolünüz, 

makamınız içindir. 

Size ait değildir.

Ve bir gün makamınızı görevinizi bitirdiğinizde 

porselen bardağınızı halefinize verirler.

Çünkü aslında layık olduğunuz hep kağıt bardaktır...


Leaders Eat Last - Simon Sinek

13 Eylül 2020

İnsanlar Nasıl Kontrol Altında Tutulabilir

Büyük İskender felsefenin duayeni Aristo'ya bir mektup yazar.

''Zapt ettiğim topraklardaki insanları tahakkümüm altında tutabilmek için ne yapmalıyım'' diye üç soru sorar;

1. Ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne mi göndereyim?

2. Ülkenin ileri gelen insanlarını hapse mi tıkayım?

3. Ülkenin ileri gelen insanlarını kılıçtan mı geçireyim?

Aristo şu cevabı verir;

1. Sürgünde toplanıp sana başkaldırırlar.

2. Hapishaneler militan yuvası olur kontrolden çıkar.

3. Onlardan sonraki nesil intikam hırsıyla büyür tahtını sallar.

Ve, çözüm olarak şu nasihati verir;

''İnsanların arasına nifak tohumları ekeceksin, birbirleriyle savaşınca hakem olarak kendini kabul ettireceksin, ama anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın!

09 Eylül 2020

Japon Bilge ve Öğrencisi


Büyük bir Japon bilgesi, çölde kumlar üzerinde oturmuş meditasyon halindedir…

Adamın biri, ona yaklaşır ve şöyle der:

– Beni öğrencin olarak kabul et.

Bilge, parmağıyla kumlar üzerinde düz bir çizgi çeker ve şöyle der:

– Kısalt!

Adam, avuçlarıyla çizginin yarısını siler.

Bilge der ki:

– Git, bir sene sonra tekrar gel.

Bir yıl geçer. Bilge, yine bir çizgi çizer ve der ki:

– Kısalt!

Adam, bu kez çizginin yarısını avucu ve dirseğiyle kapatır.

Bilge, gene kabul etmez ve der ki:

– Git, gelecek sene gene gel.

Ertesi yıl olur. Bilge, tekrar kumların üzerine bir çizgi çeker ve adamdan onu kısaltmasını ister.

Bu kez, adam der ki:

– Bilmiyorum.

Ve Bilge’den cevabı kendisine söylemesini rica eder.

Bilge, çizginin yanına daha uzun bir çizgi çeker ve der ki:

– Şimdi kısaldı.

29 Ağustos 2020

Banka Soygunu



Çin’in Guangzhou kentinde bir banka soygunu. Soygunculardan biri bankadakilere bağırır: “Kımıldamayın. Para devletindir, ama hayatınız sizindir.” Herkes sessizce yatar… 

 * Bunun adı “Zihin Değiştirme Kavramı”dır. Alışılmış düşünce tarzını değiştirmek…* 


Bu arada müşterilerden bir kadın bir masanın üzerine yatmıştır. Ama bacaklar ortada… Soyguncu bağırır: “Edebini takın. Bu bir soygun, ırza geçme değil!”

 * Bunun adı “Profesyonelliktir. İşin neyse onun üzerinde yoğunlaş!* 


Soyguncular paraları yüklenip eve kapağı atmışlar. Daha genç olanı (MBA derecelidir) daha yaşlı olanına (ki bu ise 6 yıl ilkokuldan sonra terk): “Abi, hadi şu paraları sayalım,” der. Daha yaşlı olanı der ki: “Çok aptalsın be. Bu kadar para oturup sayılır mı? Bu akşam zaten TV haberlerinde kaç para çaldığımızı öğreniriz.”

 * Buna “Deneyim” derler! Günümüzde deneyim kağıt diplomalardan çok daha önemlidir.* 

Soyguncular bankadan kaçtıktan sonra Şube Müdürü, Şube Şefine hemen polisi aramasını söylemiş. Şef demiş ki: “Durun hele Müdürüm. Alacaklarını aldılar. Biz de bir 10 milyon daha alıp daha önce iç ettiğimiz 70 milyon dolara ekleyelim, ne dersiniz?”

 *Buna “Dalgayı yakalamak” derler. Berbat bir durumu kendi lehine çevirmektir bu!* 


 Müdür der ki; “Yahu, her ay bir soygun olsa harika olurdu. Ne eğlenirdik!”

 * Buna “Sıkıntılardan kurtulmak” derler. Kişisel mutluluk işinden çok daha önemlidir.* 


Akşam TV haberleri bankadan 100 milyon dolar çalındığını açıklamış! Çaldıkları paranın çok daha az olduğu bilen soyguncular oturup saymışlar parayı… Tekrar tekrar saymışlar. Bakmışlar hepi topu 20 milyon! Çok kızmışlar bu işe; “Biz hayatımızı tehlikeye atıp 20 milyon çalabildik. Banka Müdürü bir el hareketiyle 80 milyon götürdü. Galiba soyguncu olmak yerine doğru dürüst eğitim görmek daha iyiymiş!”

 * Bu “Bilgi altından daha değerlidir” demektir…* 


Banka Müdürü çok mutludur. Özellikle bir süre önce borsada kaybettiklerini geri alabildiği için. 

 * Buna da “Çalıyor ama çalışıyor” derler.***😉

 'Fakir, çalmasını bilmediği için fakirdir...' - Bir Türk büyüğü  

28 Ağustos 2020

Hukuk Dersi



Hukuk fakültesi öğretim görevlisi ilk dersine girer. Selamsız sabahsız ilk girişte kafasını kaldırır kaldırmaz göz teması kurduğu ilk öğrencisine sert tonda: “Adın ne?” diye sorar. Herkes şaşkındır. Öğrenci kalkar ve “Ali, adım Ali” der. Az sonra olacaklar her şeyi gölgede bırakır:

“Defol bu sınıftan, bir daha asla dersime gelme.” söyler. Ali ne yapacağını şaşırır. Sınıfı terk eder. Öğretmenin ani ve sert tepkisiyle korkudan kimse ses çıkaramaz. Her yanı merak sarar. Gözler anlamsız etrafı tarar. Bir tek öğretmen iki elini arkada kavuşturmuş, belden yarı eğilerek sıraların arasında turlayıp her bir öğrenciyle göz teması kurmaya çalışır. Öğrenciler gözlerini kaçırır. Öğretmen doğrulur:

“Kanunlar neden vardır, cevaplayabilecek var mı?” der. İlk sorunun ardından ilk ders fiilen başlamış olur.

Titrek seslerle cılız cevaplar akmaya başlar. Her öğrenciden farklı cevaplar gelir: “Düzeni korumak, toplumda yaşayan bireylerin hak ve hürriyetini sağlamak, yaşam haklarını idame ettirmek, devlete güveni, o devletin saygın bir vatandaşı olduğunu göstermek, her yerde hakkını yasalar çerçevesinde arayacağını bilmek ve devletin vatandaşına haklarını nasıl arayacağını göstermek için…” gibi doğru olduğu düşünülerek söylenmiş cevaplar sınıfta dolaşır.

“Hiçbiri. İstediğim cevap yok. Başka başka” diye sinirli bir çıkış sergiler. Daha önce hiç cevap vermeyen köşedeki öğrenci sakince: “Adalet için”. “İşte budur. İstediğim cevap buydu. Buna göre az önce arkadaşınıza adaletsiz davrandım mı sizce?” Koro eşliğinde: “Evet öğretmenim.”

Öğretim görevlisi kapıyı açar, koridorda turlayan öğrenciyi içeri alır. Ali’ye teşekkür ederek yerine oturmasını söyler. Sınıf yaşananların dersi etkili kılmak için bir oyun olduğunu anlar. Öğretmen sanırım ne olduğunu anladınız. 

Şimdi durum daha da vahim: “Peki buna hepiniz şahit olduğunuz halde, neden hiçbiriniz tepki göstermediniz, bir açıklama istemediniz, arkadaşınızın hakkını savunmadınız?” Sınıf tekrar sessizliğe bürünür. 

Öğretmen: “Bakın gençler, bu olaydan hepinizin çıkarması gereken bir öğüt var. Bunu size yüz saat sınıfta ders versem anlatamazdım. Asla bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyetinde de olmayın, o yılan bir gün mutlaka sizi de sokacaktır. Adaletsizliğe şahit olup göz yuman insanlar haysiyet ve onurlarını kaybetmeye mahkumdur. Bir şahsa karşı yapılan haksızlık, herkese karşı yapılmış bir tehdit demektir.” sözleriyle ilk dersini tamamlar...

İpe Un Sermek

  Vakti zamanında Anadolu’nun bir köyünde tembelliğiyle nam salmış bir adam yaşarmış. Bu adam, ne zaman bir iş verilse türlü bahanelerle o i...