04 Eylül 2021

Asluhû Nesluhû (Aslı Neyse Nesli de Odur)

 


Birgün sultan, bahçıvanınin yanına uğrayıp, kendisine hediye edilen tayı sorar. 

-Bahçıvan efendi! Nasıl bizim tay?

-Asluhû nesluhû(aslı neyse nesli de odur), sultanım.

-Nesi var ki?

-Sultanım, asil bir tayın sırtına sinek böcek konduğunda bunları kuyruğuyla kovalar; ancak bizim tay, adeta bir inek gibi kafasını çevirip ağzıyla sinekleri kovalıyor.

Sultan, bunun nedenini öğrenmek için tayı hediye eden adamı çağırtır ve tayın bu davranışının sebebi hakkında bilgi ister. 

Tayı hediye eden adam der ki:

-Sultanım, bizim tay doğduktan hemen sonra annesi öldüğü için onu, ineğe emzirttik.

Böylece meselenin sırrı çözülmüş olur ve sultan adamlarına emreder: 

"Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!"

Başka bir zaman sultana, güzel görünüşlü iri bir hindi hediye edilir. 

Bir müddet sonra sultan bahçıvanın yanına varır ve hindiyi sorar.

-Asluhû nesluhû, sultanım.

-Bahçıvan efendi, bunun neyi var?

-Sultanım, asil olan bir hindi öteceği zaman kabarır, ibiği masmavi olunca başlar ötmeğe. 

Bizim hindi iyice kabarıyor, ibiği masmavi olup tam öteceği zaman kafasını suya daldırıyor. Galiba bunun da soyunda bir bozukluk var.

Sultan, işin aslını öğrenmek için hindiyi hediye eden kişiyi çağırtır. 

O kişi, hindinin yumurtasını ördeğin altına koyduklarını ve hindinin, ördek yavrularıyla birlikte büyüdüğünü anlatır. Bu meselenin de sırrı böylece anlaşılmış olur. 

Ve padişah emreder: 

"Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek."

Sultan, güzel bir günün sabahında bahçede yalnız başına dolaşırken bahçıvan gözüne ilişir ve ona doğru yaklaşarak;

-Bahçıvan efendi, bende de bir sıkıntı var mı? der.

-Asluhû nesluhû, efendim.

-Bende de mi? der ve hemen son demlerini yaşayan annesine koşar.

-Anacığım, inan sana kırılıp küsmem, kızmam da. 

Bende bir sıkıntı var mı?

Annesi durur, sıkıla sıkıla başlar anlatmaya:

-Oğul, babanla evlendiğimizde baban çok yaşlıydı, ben daha 15-16 yaşlarında genç, güzel bir kızdım. Gençliğimin duygularına kapılıp bir hata ettim. Sen bizim sarayın aşçısının oğlusun.

Hakikati öğrenen sultan, bahçıvana seslenir:

-Ey olayların perde arkasından bizlere sırlar sunan değerli insan! 

Tay ve hindinin durumlarına vakıf oldun, anladık ta, Benim durumumu nasıl anladın? Bu nasıl bir bilgeliktir? Söyle bakalım Bana.

-Ey yüce Sultan, bunu anlamaktan daha kolay ne var? 

Benim bildiğim sultanlar, ödül verirken "verin bir kese altın!" der. Sen ise, "verin fazladan bir kap yemek!" diyorsun. Sultan adamlarına seslenir: 

-Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!


Asalet önemlidir. Nesiller aslına çeker. "Asil azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, onun da aslı ayrandır” demiş atalarımız. Sultan için “Otu çek köküne bak” sözü cuk oturursa da, diğer örnekler için eğitimin önemine işaret etmek gerekir. Ancak, “Soysuza silah vermişler, çekip babasını vurmuş” sözü de boşuna söylenmemiştir. Özetle, "it eniğinden kurt olmaz...

26 Ağustos 2021

Etli, Otlu, Sütlü Bulgur

Babam okulda hademeydi.

Annem çamaşıra giderdi, onun bunun çamaşırına.. 

Önüne dağ gibi çamaşır yığarlardı, karşılığı bir lira..


Deterjan yok o zamanlar, küllü su vardı, küllü su elini parçalardı, akşam bir lirayla mutlu mutlu gelirdi. 


O yoksulluk içinde annemin üç çeşit yemeği vardı, etli bulgur, otlu bulgur, sütlü bulgur..


Etli bulgur dediğim, et yok, annem ekmeğin kabuğunu kuyruk yağında kızartırdı, bulgur içine dizerdi,

Alllahhh, oldu sana etli bulgur, çatır çutur yerdik. 


Seyhan'ın kıyısından ebegümeci toplardım, otlu bulgur olurdu.


Sütlü bulgur ise, aslında ayranlı bulgur, paramız bir kase yoğurda yeterdi, 

bir kase yoğurda bolca suyu karıştır, o ayranı yedi insanın yiyeceği bulgura karıştır, güya sütlü bulgur..


Ama dedim ya, 

sevgi öylesine çoktu ki evde, 

sevgi karnımızı doyuruyordu…


Muzaffer İzgü, anısına saygıyla.

23 Ağustos 2021

Hedeften Uzaklaşma

    

   Temel ile Dursun çok büyük bir geyik avlamışlar. Geyiği birer ayağından tutup köylerine doğru kan ter içinde sürükleye sürükleye yürümeye  başlamışlar.  O sırada, lüks bir jip gelmiş ve içinden nur yüzlü, sakallı bir adam inerek bizim avcılara  akıl vermiş;

   Geyiği olduğu yerde bırakın ve baş tarafına geçin. Evet şimdi boynuzlarından tutun ve çekmeye başlayın. Öbür türlü boynuzları tırmık gibi yere saplanır ve sizi engeller. Ben de önünüzden gidip jipimle size yol açarım. Böylece çok daha kolay yürürsünüz. "

   Temel ve Dursun söylenileni yapmış. Bir müddet sonra Dursun; "Ula Temel,  pu nur yüzlü, mübarek adamı pize Allah gönderdu. Piz daha önce niye akıl edemeduk? Pöyle gerçekten çok kolay yüreyruz . "

      Temel, önce  şöyle bir arkasına bakmış ve cevaplamış Dursun'u;

     "Haklısın uşağum. Çok kolay yüreyruz da...Yalinuz kafama takılan pir şey var. Dikkat ettuysen köyden gittikçe uzaklaşayruz."

22 Ağustos 2021

Yalnız Sekiz Dakikan Var

Hikâyede anlatılan efsaneye göre bir kadın,

bir gün kucağındaki çocuğu ile birlikte bir

mağaranın önünden geçerken içeriden gelen bir ses duyar.

 Bu ses ona : “ içeri gir ve ne istersen al, ama en önemli olanı unutma.

 Ayrıca: sen çıktıktan sonra kapının bir daha aslaç aılmayacağını da dikkate almalısın.

Ancak bu fırsatı kaçırma, ama yine de en önemli şeyi unutma” diyordu.

 Kadın mağaraya girer ve büyük bir servetle karşılaşır.

Masanın üzerindeki altın ve mücevherleri görünce şaşkına

döner ve çocuğunu yere bırakarak

hemen büyük bir hırsla masanın üzerindekileri toplamaya başlar.

 Bu sırada o esrarengiz ses yine duyulur : ” yalnız sekiz dakikan var” demektedir. Sekiz dakika çabuk geçer, kadın toplamış olduğu kıymetli taşlar ve altınlarla birlikte mağaranın dışına koşar ve kapı kendiliğinden kapanır… Bu sırada çocuğunu içerde unutmuş olduğunun farkına varır, ama kapı bir daha açılmamak üzere kapanmış bulunmaktadır.

 Zenginlik uzun sürmez, ama ümitsizlik hep yaşar.

 Aynı şey çoğu zaman bizim başımıza da gelir.

Bu dünyada yaklaşık 80 yıllık ömrümüz vardır ve

bir ses daima bize: "Sakın en önemli şeyi unutma!" der gibidir.

 Önemli olanlar manevi değerler, inançlar, dikkatli olmak, aile, dostlar ve hayattır.

 Ancak kazanç hırsı, zenginlik, maddi şeyler bizi öylesine büyüler ki, çoğu zaman en önemli şeyleri bir köşede bırakırız. Böylece zamanımızı bu tür şeylerle tüketir ve en önemli olan şeyi

“Ruhun hazinesini“ bir köşede unuturuz. Asla aklımızdan çıkarmamamız gerekir ki bu dünyadaki yaşam çok çabuk geçer ve ölüm beklenmedik bir zamanda bizi yakalar.

 Ve hayatın kapısı bizim için ebediyen kapanmış olacağından son pişmanlık bir fayda vermez.

 Çünkü biz en önemli şeyleri unutmuş durumdayız…

 Sevgi, barış, alçak gönüllülük, samimiyet…

__Alıntı__

10 Ağustos 2021

Asalet

  Bir gün sultan, bahçıvanının yanına uğrayıp, kendisine hediye edilen tayı sorar. 

- Bahçıvan efendi! Nasıl bizim tay?

- Asluhû nesluhû (aslı neyse nesli de odur), sultanım.

- Nesi var ki?

- Sultanım, asil bir tayın sırtına sinek böcek konduğunda bunları kuyruğuyla kovalar; ancak bizim tay, adeta bir inek gibi kafasını çevirip ağzıyla sinekleri kovalıyor.

Sultan, bunun nedenini öğrenmek için tayı hediye eden adamı çağırtır ve tayın bu davranışının sebebi hakkında bilgi ister. 

Tayı hediye eden adam der ki:

- Sultanım, bizim tay doğduktan hemen sonra annesi öldüğü için onu, ineğe emzirttik. Böylece meselenin sırrı çözülmüş olur ve sultan adamlarına emreder: 

"-Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!"

Başka bir zaman sultana, güzel görünüşlü iri bir hindi hediye edilir. 

Bir müddet sonra sultan bahçıvanın yanına varır ve hindiyi sorar.

- "Asluhû nesluhû, sultanım."

- "Bahçıvan efendi, bunun neyi var?"

- "Sultanım, asil olan bir hindi öteceği zaman kabarır, ibiği masmavi olunca başlar ötmeğe. Bizim hindi iyice kabarıyor, ibiği masmavi olup tam öteceği zaman kafasını suya daldırıyor. Galiba bunun da soyunda bir bozukluk var."

Sultan, işin aslını öğrenmek için hindiyi hediye eden kişiyi çağırtır. O kişi, hindinin yumurtasını ördeğin altına koyduklarını ve hindinin, ördek yavrularıyla birlikte büyüdüğünü anlatır. Bu meselenin de sırrı böylece anlaşılmış olur. 

Ve padişah emreder: 

" - Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek."

Sultan, güzel bir günün sabahında bahçede yalnız başına dolaşırken bahçıvan gözüne ilişir ve ona doğru yaklaşarak;

-"Bahçıvan efendi, bende de bir sıkıntı var mı?" der.

-"Asluhû nesluhû, efendim."

-"Bende de mi?" der ve hemen son demlerini yaşayan annesine koşar.

-"Anacığım, inan sana kırılıp küsmem, kızmam da. Bende bir sıkıntı var mı?"

Annesi durur, sıkıla sıkıla başlar anlatmaya:

-"Oğul, babanla evlendiğimizde baban çok yaşlıydı, ben daha 15-16 yaşlarında genç, güzel bir kızdım. Gençliğimin duygularına kapılıp bir hata ettim. Sen bizim sarayın aşçısının oğlusun."

Hakikati öğrenen sultan, bahçıvana seslenir:

-"Ey olayların perde arkasından bizlere sırlar sunan değerli insan! 

Tay ve hindinin durumlarına vakıf oldun, anladık da, benim durumumu nasıl anladın? Bu nasıl bir bilgeliktir? Söyle bakalım bana."

-"Ey yüce Sultan, bunu anlamaktan daha kolay ne var? "

"Benim bildiğim sultanlar, ödül verirken 'Verin bir kese altın!'der. Sen ise, 'Verin fazladan bir kap yemek!'"diyorsun. Sultan adamlarına seslenir: 

-"Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!"

Asalet önemlidir. Nesiller aslına çeker. "Asil azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, onun da aslı ayrandır” demiş atalarımız. 

Sultan için “Otu çek köküne bak.” sözü cuk oturursa da, diğer örnekler için eğitimin önemine işaret etmek gerekir.

Ancak, “Soysuza silah vermişler, çekip babasını vurmuş.” sözü de boşuna söylenmemiştir. 

Özetle, "İt eniğinden kurt olmaz."

09 Ağustos 2021

ABD ve İspanya Karşılaşması

 


Dolunayın olmadığı bir gecenin karanlık saatlerinde, İspanya'nın Atlantik Okyanusu sahillerinde bir yer...


İspanyollar: " Burası A-853, çarpışmadan kaçınmak için lütfen rotanızı 15 derece güneye çevirin. Şu anda 25 deniz mili uzaklıktasınız ve tam üzerimize doğru gelmektesiniz."

Amerikalılar: "Asıl siz kendi rotanızı 15 derece kuzeye çevirin."

İspanyollar: " Negatif ! Tekrarlıyoruz. Rotanızı 15 derece güneye çevirin."

Amerikalılar: " Sizinle ABD gemisinin kaptanı konuşuyor. Kendi rotanızı derhal 15 derece kuzeye çevirin."

İspanyollar: "Öneriniz mümkün görülmedi. Bize çarpmak istemiyorsanız rotanızı 15 derece güneye çevirin."

Amerikalılar: " (Artık sesini yükselterek) Sizinle ABD Deniz filosunun büyüklükte ikinci uçak gemisi USS Lincoln'un Kaptanı Richard James Howard konuşuyor. Beraberimizde iki kruvazör, avcı uçakları, dört denizaltı var. Ayrıca bizi hücumbotlar destekliyor. Size TAVSİYE etmiyorum, EMREDİYORUM! Rotanızı 15 derece kuzeye çevirin, aksi halde filomuzun emniyeti için tedbir alacağız. Derhal rotamızdan çekilin gidin.

İspanyollar: "Sizinle Juan Manuel Salas Alcantara konuşuyor. Burada iki kişiyiz. Beraberimizde bir köpek , akşam yemeğimiz, iki şişe bira ve bir de kanaryamız var. Kanarya şu anda uyuyor. Ayrıca bizi radyo istasyonu Cadena Dial La Coruna destekliyor. Şu anda İspanya'nın Finisterra Galicia kıyısında ve A-853 numaralı Deniz fenerinde olduğumuzu göz önünde bulundurarak, buradan hiçbir yere gitmeye niyetimiz olmadığını söyleyelim. Deniz fenerimizin İspanya'daki deniz fenerleri arasında büyüklük açısından kaçıncı sırada olduğu konusunda hiçbir fikrimiz yok. Kayalık sahillerimize kafadan geçirmek üzere yönlenmiş boktan geminizin emniyeti için istetdiğiniz boktan tedbiri alabilirsiniz. Ama yine de ısrarla tavsiye ediyoruz. Rotanızı 15 derece güneye çevirin."

Amerikalılar: "Tamam, anlaşıldı. Teşekkürler..." 



NOT: Yukarıdaki konuşmalar tamamen gerçek olup, Deniz Navigasyon kanalı 106'dan (Finisterra / Galicia) tarafından kayıt edilmiştir.


Kabe'yi Gören Ama Tabağındaki Eti Göremeyen Şıh

Anadolu'da bir eve bir şıh misafir geldi,

Buyur ettiler, köylülerle birlikte odaya

aldılar, köylüler ne keramet edecek

diye ağzının içine bakarken, şıh arada bir irkilir gibi yapıp “Hoşt” diyordu…

Köylüler bunun bir keramet olduğunu

anladılar ama ne kerameti olduğunu

anlayamadılar, merakla sordular:

“Ya şıh hazretleri nedir o arada hoşt

dediğin?..” Şıh:

“Bir köpek Kabe'nin duvarına

işeyecek gibi niyetleniyor, onu

görüyorum tabii ki, hoşt diye

kovalıyorum…”

Köylülerin itikadı bir iken bin oldu… Olanları kapının eşiğinden dinleyen

evin hanım ağası sofrayı hazırladı,

herkesin önüne üzerinde et olan pilav

geldi…

Şıhın tabağında sadece pilav vardı…

Şıh bir süre etsiz tabağa baktıktan sonra, kapıda beliren hanım ağaya

“Benim tabağımda et niye yok, bunun

bir sebebi var mıdır ey hatun?” diye

sordu…

Hanım ağa yaklaştı, tabağı ters çevirdi,

onun etlerini pilavın altına koymuştu… pilavın altında etlerin gözükmesiyle

elindeki kepçeyi şıhın kafasına indirdi:

“Ulan tabağındaki eti görmedin de,

Kabe'deki iti mi gördün deyyus..

Başka Açıdan Bakmak

  Sokrates diyor ki: Ben gençken erken kalkmaktan hoşlanmazdım ve annem bu davranışımdan nefret ederdi. Çünkü bir gün beni zengin bir tüccar...