24 Eylül 2023

Peki Sizin Paraşütünüzü Kim Hazırlıyor?

 


   Savaş sırasında uçağı güdümlü bir füze tarafından vuruldu. Kendini fırlatıp paraşütle bir ormana düştü ve kısa bir süre sonra Vietkonglar tarafından yakalanıp 6 yıl Vietnam'da esir olarak tutuldu hava pilot yzb. Charles Plump. 

Yıllar sonra Charles hayat arkadaşıyla huzurlu bir akşam yemeği yerken bir adam masalarına doğru yaklaştı:

- "Sen Yüzbaşı Plumb'sın! Vietnamda jet pilotuydun...Uçağın vurulmuştu değil mi?" 

- Evet ama, sen nereden biliyorsun bunu?

- Biliyorum. Çünkü uçuş öncesi paraşütünü ben hazırlamıştım.

Charles hayretler içindeydi. Adam elini Charlesın omuzuna attı:

- Demek ki paraşüt işe yaramış! 

Charles evet manasında kafasını salladı: 

- İşe yaramasa şu anda burada olmazdım..

Charles gece boyu bunu düşündü.

Savaş sırasında hep karşılaştığı bu adamla bir kez olsun konuşmadığını hatırladı. Çünkü o eğitimli bir savaş pilotuydu. Paraşüt hazırlayansa sıradan bir çalışandı sonuçta.

O kişı uzun bir masada saatlerini harcayarak özenle katladığı paraşütlerle her seferinde hiç tanımadığı bir insanın hayatını ellerinde tutuyordu.

Bu hadiseden sonra Charles topluluklara verdiği eğitimlerde hep aynı soruyu sordu:

"Peki ya sizin paraşütünüzü kim ya da kimler hazırlıyor?"

Bir arada yaşadığımız bu coğrafyada hayatımız boyunca ihtiyaç duyduğumuz her şeyi bir başkasının hazırladığı modern dünya insanlarına sorulabilecek en mânâlı sorulardan biri bu belki de. 

Sayısız paraşütler var müşterek hayatımızda, her defasında bir başkasının bizim için hazırladığı. 

İşte onlar mevcut yaşantımızı her zaman farkında olmasak da borçlu olduklarımızdır. Bazen hiç görmediğimiz.

21 Eylül 2023

Dostluk ve Tren Garında Yaşananlar

 

   Üç arkadaş Balıkesir tren istasyonuna gitmişler. İçlerinden biri gişeye yaklaşıp bilet almış ve trenin kalkmasına ne kadar zaman olduğunu sormuş..

- Bir saat on beş dakika...

  Arkadaşlarına dönmüş;

-Daha çok var, hadi gidip şu karşıki kafede çay içelim.. Oradan buradan derken laf lafı açmış... Birden tren düdüğüyle kendilerine gelmişler. Koşarak dışarı fırlamışlar ama, nafile...Tren kaçmış..

Sormuşlar; -Sonraki tren ne zaman?

-Bir buçuk saat sonra...

Yine dönmüşler kafeye. Yine çay yine laf ve derken yine düdük sesi... Koşmuşlar ama bu defa da treni kaçırmışlar.

   Bir saat sonra bir tren daha varmış.

Dönmüşler kafeye.. Ama bu kez uyanık duruyorlar.

Trenin sesini duyar duymaz kalkmışlar koşmaya başlamışlar.

                                                                                - İçlerinden biri bir vagona, diğeri başka vagona zar zor yetişmiş...

Üçüncüsü ise geride kalarak yetişememiş...

Bir süre nefesini toparladıktan sonra başlamış katıla katıla gülmeye.

Durumu gören istasyon memuru dayanamayıp sormuş ;

- Hem treni kaçırdın hem gülüyorsun !*

- NASIL GÜLMEYEYİM?

* ONLAR BENİ UĞURLAMAYA GELMİŞTİ...                                                                                       Zamanı unutturacak dostlarınız ve hep gülecek bir bahaneniz olsun. 💖💖

16 Haziran 2023

Mısır Yetiştiren Çiftçi

 

Mısır yetiştiren bir çiftçi, her yıl en kaliteli mısır ödülünü alırmış. Çiftçi, ödül aldığı mısırların tohumlarını da ekmeleri için komşularına dağıtırmış. Bunu öğrenen bir gazeteci röportaj yapmak için çiftliğe gelmiş. Gazeteci çiftçiye sormuş: "Seninle her yıl aynı yarışmaya giren komşularına, kaliteli tohumlarından vermeyi nasıl göze alabiliyorsun?”

Çiftçi cevap vermiş: 

“Yoksa bilmiyor musun? 

"Rüzgar, olgunlaşan mısırlardan polenleri alır ve tarla tarla dağıtır. Eğer komşularım kalitesiz mısır yetiştirirse çapraz tozlaşma sonucu her geçen yıl ürettiğim mısırın kalitesi düşer. 

Eğer kaliteli mısır yetiştirmek istiyorsam, komşularıma da kaliteli mısır yetiştirmeleri için yardım etmeliyim”.

Yaşamlarımız da böyledir. 

Hayatlarını anlamlı ve iyi bir şekilde yaşamak isteyenler başkalarının hayatlarını da zenginleştirmelidir. 


Bir yaşamın değeri dokunduğu hayatlarla ölçülür. 

Buna başarının ilkesi diyebilirsiniz,

Ya da hayat kanunu...

Hiçbirimiz kazanamayız, hepimiz birden kazanmadıkça…

04 Şubat 2023

Gerçek Dost, Arkadaş

 


   Adam koca bir danayı kurban kesti ve büyük bir ateş yaktı, kızına dedi ki:

- ''Kızım, sevdiklerimizi ve komşularımızı çağır ve gelip bizimle oturup et yesinler..."

Kızı bağırdı: 

- ′′Evimizde yangın çıktı  yetişin ahali, evimizdeki bu yangını söndürmemize yardım edin!"

Birkaç dakika içinde bunu duyan bir grup insan yangını söndürmek için yardım etmeye koşup evlerine geldiler.

Diğer komşular, akrabalar bu feryadı duymamış gibi davrandılar, feryada kulak tıkadılar.

Yardıma gelenler kurban kesen ailenin kurban etinden yiyip içtiler, karınlarını doyurdular, giderken de elerine birer parça et verildi.

Baba şaşkındı, kızına döndü ve dedi ki:

- ''Kızım, yangın var diye bağırdın ama gelen insanları tanımam; daha önce hiç görmedim, peki sevdiklerimiz, dostlarımız ve meslektaşlarımız nerede?"

Kızı, gözleri dolu dolu dedi ki:

- ''Evimizdeki yangını söndürmeye yardım etmeye gelmeyenler, bizi yangına terkederler. Onlar, bizim dostumuz, arkadaşımız, akrabamız değillermiş..

   Komşu olup; dost, akraba olmayı, dostluk yapmayı, cömertliği ve misafirperverliği hak edenler bunlarmış demek ki baba..."


Sonuç: 

Bir felaket anında kim yanınızda değilse, ona arkadaş, dost, kardeş, akraba, aile demeyin... 

Çünkü onlar; sizin yüzünüze gülen ancak nezaketinizi, cömertliğinizi, insanlığınızı hak etmeyenlerdir.

(Alıntı)

15 Aralık 2022

Kral ve Göz Koyduğu Kadının Kocası Demirci

Ülkenin birinde Zalim bir Kral varmış. Bu zalim kral halkına çok zulüm eder, onları çok çalıştırır ve ellerinde avuçlarında ne var ne yoksa alır, her şeyi ama her şeyi kendisine istermiş. 

Halk ne yapacağını şaşırmış, ''Bu işin sonu ne olacak, ne zaman bitecek'' diye düşünüyormuş.

Bu zalim kral bir gün çarşıda teftiş gezisi yaparken çok güzel bir kadın görmüş ve adamlarına emretmiş : "Kimmiş araştırın bakalım!"

Kısa süre sonra Vezir, Kral'ın yanına sokularak: "Efendim, demircinin karısıymış" demiş

Kral, kadına göz koymuş ama önce demirciyi ortadan kaldırması gerekiyormuş. Bunun için de derhal bir plan yapmış ve demirciyi saraya çağırtmış..

"Yarın sabaha kadar tam bin adet çivi yapacaksın, eğer başaramazsan şafakta asılacaksın"

Bitkin halde evine dönen demirci umutsuzca başından geçenleri eşine anlatmış...

Eşi ise "Allah'tan ümidini kesme, gün doğmadan neler doğar, sabahın da bir sahibi var" demiş...

Demirci bütün gece uyumadan çivi yapmış . Ancak sabaha kadar 100 çivi bile yapamamış.

Gün ağarırken askerler gelmiş... Demirci korku içinde kapıyı açmış...

Askerler 'yaptığın çivileri hemen bize ver' diye bağırmışlar..

Demircinin dilinden usulca "Ama ben 1000 çiviyi tamamlayamadım" cümlesi dökülmüş

Askerlerin başındaki komutan, "Olsun'' demiş, ''kaç tane yaptıysan getir hemen, kral öldü tabutunu çakacağız..."

03 Aralık 2022

Temiz Zağar Bulmak Çok mu Zor?


Meşrutiyet Meclisi’nde Ahmed Ağa adında bir Malatya mebusu varmış. O zat İttihat ve Terakki Partisinden milletvekili seçildiği halde Meclis’te yemin merasimi dışında hiçbir söz söylemiş değilmiş. Talat Paşa, O’nun gizli bir muhalif olabileceğini düşüncesiyle hasbihalde bulunmak üzere meclisin kafeteryasında O’nunla bir görüşme teklifinde bulunmuş. Burada kendisine:

“Ahmed Ağa”, demiş. “Senin ağzını açıp bir şey söylediğin yoktur. Memleket meseleleri hakkında elbet senin de düşüncelerin vardır. Bunları öğrenmek isterim.”

Ahmed Ağa, itiraz yollu olarak

”Paşa!” demiş. “Ben çobanım. Memlekette çift çubuk, sürü sahibi bir ağayım. Memleket meselelerinden bir şey anlamam.”

Talat Paşa itirazla:

“Hayır! Sen sen memleket meseleleri hakkında fikir sahibi olmasaydın bizim arkadaşlarımız oradan seni namzed gösterip seçtirmezlerdi. Bak görüyorsun biz devlette suiistimalleri önleyemiyoruz. En güvendiğimiz adamların iş başına gelince şahsi menfaat peşinde koştuklarını görüyoruz. Bunu önlemenin çaresi nedir?”

Ahmed Ağa bir şey söylemek mecburiyetinde olduğunu anlayarak:

“Bak paşa hazretleri. Bunu önlemenin bir çaresi vardır. Ama sana söylesem, bunu yapamazsın”demiş. Talat Paşa’nın ısrarı üzerine de:

“O zaman ben yaşadığım hadiselerden elde ettiğim bir tecrübeyi size nakledeyim. Takdir sizindir” diyerek şunları söylemiş:

“-Ben hayata çoban olarak başladım. Yıllarca çalışıp çırpınarak büyük bir koyun sürüsü meydana getirdim. Nihayet, gördüğünüz gibi yaşlandım. Bütün işleri çocuklarıma devrederek işten çekildim. Aradan iki üç gün geçti. Çocuklarım yanıma gelerek:

“Baba. Sen hiç kurda koyun kaptırır mıydın?” diye sordular.

“Hayır” dedim. Zira bizim sürü dağın yamacında mahfuz bir yerde gecelerdi. Onlar her gece kurda bir iki koyun kaptırdıklarını söylediler. Kendilerine:

“Sürüde değişiklik yaptınız mı?” diye sordum. Dediler ki;

“Sen tecrübeli bir insansın. Bu sürüyü dört zağarla(çoban köpeği) koruyordun. Biz bunu kafi görmeyerek dört yeni zağar daha aldık. Buna rağmen her akşam bir veya iki koyunu kurda kaptırıyoruz.”

Onlara dedim ki;

“Bu aldığınız yeni zağarları gece boyunca gözetleyin. Bakalım ne göreceksiniz.”

Ertesi gün gelip anlattılar;

Gece yarısına doğru vadiye bir kurt gelip ulumaya başlamış. Yeni zağarlardan biri sürüdeki yerini terk ederek vadiye inmiş. O dişi bir kurtmuş. Bizim zağar onunla oynaşmaya başlamış. Kurtlar iki taneymiş. Erkeği, o zağarın boş bıraktığı kısımdan sürüye saldırarak bir koyun yakalayıp vadiye götürmüş. Dişi kurtla işini bitiren bizim zağar yerine dönmüş.

Bu durumu öğrenince onlara dedim ki;

“Bu zağarla kurt, daha evvel bulundukları bir sürüde bu işi yapmakta olmalıdırlar. Onun kafasına sıkıp öldürün”

Böyle de yaptılar. Fakat ertesi gün yeni zağarlardan bir diğerinin aynı işi yaptığını görmüşler. Bunu öğrenince dedim ki:

“Yeni aldığınız zağarların hepsinin kafasına sıkın ve gözetlemeye devam edin.”

Bunu da yaptılar. Fakat yine de kurda koyun kaptırmaktan kurtulamadılar. O zaman anladım ki, geldiği yerde bu işi yapan yeni zağarlar bizimkilere de bu işi öğretmişler, onlara da bu hastalığı bulaştırmışlar.

Onlara dedim ki;

“Bizim zağarların da bu işi öğrendiği anlaşılıyor. Dört tane, hiçbir sürüde kullanılmamış yeni zağar bulun. Bunlar bizimkilerle bir araya gelmeden, bizimkilerin hepsini öldürün ve sürüyü onlara teslim edin. Bu suretle kurda koyun kaptırmaktan kurtulduk. Zannımca, memleket idaresinin de bir sürü idaresinden farkı yoktur. Ben yaşadığım bu tecrübeden bunu anladım. Takdir sizindir.”

Bu olayı hayretle dinleyen Talat Paşa O’na demiş ki

“Benim merak edip seni konuşturduğum gibi, Padişah da seninle görüşmek isterse bu bana anlattığın hikayeyi sakın O’na anlatma!..”

***

Dört tane, hiçbir sürüde kullanılmamış zağar bulmak çok mu zor?

06 Eylül 2022

Yılanın Öcü Kendi Sonu

   

      Mustafa Necati Sepetçioğlu'nun bir hikayesinde geçen yılan ve törpü meseli farklı farklı halk arasında anlatılmaktadır.

     Bir gün, bir yılan, bir marangozun dükkanına girer. Yiyecek bir şeyler aranırken marangoz onu görür ve elindeki testereyi yılana fırlatır. Testere yılanı öldürmez ama kuyruğunu kopartır. Yılan can havliyle bir delikten kaçar. Acısı ile marangoza olan kinini büyütür ve öcünü almak için korkusunu yenerek tekrar dükkana girer. Ancak marangoz ortalıkta yoktur tam geriye dönecekken yerde bir testere görür. Madem marangozdan öcümü alamadım bundan öcümü alayım diyerek testereye sarılır. Testereye sarılmasını sıkıştırdıkça kan gelir. Öfkesinden kendi acısını duymadığı için kanı kendi kanı değil de testerenin kanı olarak düşünür. Testereyi daha fazla sıkar. Hınçla sıktıkça daha fazla kan gelir ve bir süre sonra yılan kendini kaybeder, ölür.


Hiç Kimse Görmek İstemeyen Biri Kadar Kör Olamaz!

  Yatırıldığı akıl hastanesinde ölü olduğuna inanan, bu nedenle de yemek yemeyen ve hiçbir yaşamsal faaliyete katılmayan bir akıl hast...