09 Eylül 2020

Japon Bilge ve Öğrencisi


Büyük bir Japon bilgesi, çölde kumlar üzerinde oturmuş meditasyon halindedir…

Adamın biri, ona yaklaşır ve şöyle der:

– Beni öğrencin olarak kabul et.

Bilge, parmağıyla kumlar üzerinde düz bir çizgi çeker ve şöyle der:

– Kısalt!

Adam, avuçlarıyla çizginin yarısını siler.

Bilge der ki:

– Git, bir sene sonra tekrar gel.

Bir yıl geçer. Bilge, yine bir çizgi çizer ve der ki:

– Kısalt!

Adam, bu kez çizginin yarısını avucu ve dirseğiyle kapatır.

Bilge, gene kabul etmez ve der ki:

– Git, gelecek sene gene gel.

Ertesi yıl olur. Bilge, tekrar kumların üzerine bir çizgi çeker ve adamdan onu kısaltmasını ister.

Bu kez, adam der ki:

– Bilmiyorum.

Ve Bilge’den cevabı kendisine söylemesini rica eder.

Bilge, çizginin yanına daha uzun bir çizgi çeker ve der ki:

– Şimdi kısaldı.

29 Ağustos 2020

Banka Soygunu



Çin’in Guangzhou kentinde bir banka soygunu. Soygunculardan biri bankadakilere bağırır: “Kımıldamayın. Para devletindir, ama hayatınız sizindir.” Herkes sessizce yatar… 

 * Bunun adı “Zihin Değiştirme Kavramı”dır. Alışılmış düşünce tarzını değiştirmek…* 


Bu arada müşterilerden bir kadın bir masanın üzerine yatmıştır. Ama bacaklar ortada… Soyguncu bağırır: “Edebini takın. Bu bir soygun, ırza geçme değil!”

 * Bunun adı “Profesyonelliktir. İşin neyse onun üzerinde yoğunlaş!* 


Soyguncular paraları yüklenip eve kapağı atmışlar. Daha genç olanı (MBA derecelidir) daha yaşlı olanına (ki bu ise 6 yıl ilkokuldan sonra terk): “Abi, hadi şu paraları sayalım,” der. Daha yaşlı olanı der ki: “Çok aptalsın be. Bu kadar para oturup sayılır mı? Bu akşam zaten TV haberlerinde kaç para çaldığımızı öğreniriz.”

 * Buna “Deneyim” derler! Günümüzde deneyim kağıt diplomalardan çok daha önemlidir.* 

Soyguncular bankadan kaçtıktan sonra Şube Müdürü, Şube Şefine hemen polisi aramasını söylemiş. Şef demiş ki: “Durun hele Müdürüm. Alacaklarını aldılar. Biz de bir 10 milyon daha alıp daha önce iç ettiğimiz 70 milyon dolara ekleyelim, ne dersiniz?”

 *Buna “Dalgayı yakalamak” derler. Berbat bir durumu kendi lehine çevirmektir bu!* 


 Müdür der ki; “Yahu, her ay bir soygun olsa harika olurdu. Ne eğlenirdik!”

 * Buna “Sıkıntılardan kurtulmak” derler. Kişisel mutluluk işinden çok daha önemlidir.* 


Akşam TV haberleri bankadan 100 milyon dolar çalındığını açıklamış! Çaldıkları paranın çok daha az olduğu bilen soyguncular oturup saymışlar parayı… Tekrar tekrar saymışlar. Bakmışlar hepi topu 20 milyon! Çok kızmışlar bu işe; “Biz hayatımızı tehlikeye atıp 20 milyon çalabildik. Banka Müdürü bir el hareketiyle 80 milyon götürdü. Galiba soyguncu olmak yerine doğru dürüst eğitim görmek daha iyiymiş!”

 * Bu “Bilgi altından daha değerlidir” demektir…* 


Banka Müdürü çok mutludur. Özellikle bir süre önce borsada kaybettiklerini geri alabildiği için. 

 * Buna da “Çalıyor ama çalışıyor” derler.***😉

 'Fakir, çalmasını bilmediği için fakirdir...' - Bir Türk büyüğü  

28 Ağustos 2020

Hukuk Dersi



Hukuk fakültesi öğretim görevlisi ilk dersine girer. Selamsız sabahsız ilk girişte kafasını kaldırır kaldırmaz göz teması kurduğu ilk öğrencisine sert tonda: “Adın ne?” diye sorar. Herkes şaşkındır. Öğrenci kalkar ve “Ali, adım Ali” der. Az sonra olacaklar her şeyi gölgede bırakır:

“Defol bu sınıftan, bir daha asla dersime gelme.” söyler. Ali ne yapacağını şaşırır. Sınıfı terk eder. Öğretmenin ani ve sert tepkisiyle korkudan kimse ses çıkaramaz. Her yanı merak sarar. Gözler anlamsız etrafı tarar. Bir tek öğretmen iki elini arkada kavuşturmuş, belden yarı eğilerek sıraların arasında turlayıp her bir öğrenciyle göz teması kurmaya çalışır. Öğrenciler gözlerini kaçırır. Öğretmen doğrulur:

“Kanunlar neden vardır, cevaplayabilecek var mı?” der. İlk sorunun ardından ilk ders fiilen başlamış olur.

Titrek seslerle cılız cevaplar akmaya başlar. Her öğrenciden farklı cevaplar gelir: “Düzeni korumak, toplumda yaşayan bireylerin hak ve hürriyetini sağlamak, yaşam haklarını idame ettirmek, devlete güveni, o devletin saygın bir vatandaşı olduğunu göstermek, her yerde hakkını yasalar çerçevesinde arayacağını bilmek ve devletin vatandaşına haklarını nasıl arayacağını göstermek için…” gibi doğru olduğu düşünülerek söylenmiş cevaplar sınıfta dolaşır.

“Hiçbiri. İstediğim cevap yok. Başka başka” diye sinirli bir çıkış sergiler. Daha önce hiç cevap vermeyen köşedeki öğrenci sakince: “Adalet için”. “İşte budur. İstediğim cevap buydu. Buna göre az önce arkadaşınıza adaletsiz davrandım mı sizce?” Koro eşliğinde: “Evet öğretmenim.”

Öğretim görevlisi kapıyı açar, koridorda turlayan öğrenciyi içeri alır. Ali’ye teşekkür ederek yerine oturmasını söyler. Sınıf yaşananların dersi etkili kılmak için bir oyun olduğunu anlar. Öğretmen sanırım ne olduğunu anladınız. 

Şimdi durum daha da vahim: “Peki buna hepiniz şahit olduğunuz halde, neden hiçbiriniz tepki göstermediniz, bir açıklama istemediniz, arkadaşınızın hakkını savunmadınız?” Sınıf tekrar sessizliğe bürünür. 

Öğretmen: “Bakın gençler, bu olaydan hepinizin çıkarması gereken bir öğüt var. Bunu size yüz saat sınıfta ders versem anlatamazdım. Asla bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyetinde de olmayın, o yılan bir gün mutlaka sizi de sokacaktır. Adaletsizliğe şahit olup göz yuman insanlar haysiyet ve onurlarını kaybetmeye mahkumdur. Bir şahsa karşı yapılan haksızlık, herkese karşı yapılmış bir tehdit demektir.” sözleriyle ilk dersini tamamlar...

21 Ağustos 2020

Arılar ve Sinekler


Arıları ve sinekleri bir şişeye koymuşlar. Şişenin taban tarafını ışığa doğru, açık olan ağız kısmını da karanlığa doğru yerleştirmişler.

Arıların hepsi ışık olan tarafa doğru üşüşmüşler. Ama şişenin tabanı kapalı olduğundan çıkmayı başaramamışlar. Bu arada sinekler, şişenin ağzına doluşmuşlar ve karanlıkta dışarı çıkıp kaybolmuşlar.

Ağzı açık olan şişenin karanlık tarafına doğru tek bir arı bile gelmemiş! Camın önünde ışığa doğru çabalarına devam etmişler.

İnsanın aklına hemen arıların akılsızca davrandıkları geliyor. Ancak daha derinlemesine düşününce; karşımıza bir anıt gibi dikilen gerçek çok farklı oluyor.

Bilim adamlarına göre arılar olmazsa, insan yaşamı da olmaz. Ayrıca nerede, hangi çiçek ile besleneceğini bilen, yüzlerce kovan arasında kendi kovanını bulan ve o kovanın yüzlerce peteği arasından kendininkine yumurtlamayı hiç şaşırmadan uygulayabilen bir canlıdır arı..  Nasıl olur da şişenin ağzını bulup çıkamaz değil mi?

Işığa doğru yürüyenlerin önünde her zaman engeller olacaktır kuşkusuz... Onlar, engellere rağmen ışıktan vazgeçmeyenlerdir. Ne tür engel olursa olsun önlerinde, çabalarını sürdürenlerdir. Ve bu uğurda da gerektiğinde ölebilenlerdir Yürek, azim, sevgi, ilkeler, dürüstlüktür bunu yaptıran... Kendine saygı, yaşadığı topluma saygıdır.

Sinekler, karanlıkta sıvışan kaçaklardır. Karanlığa yürüyenlerdir.Karanlık düşüncelerdir. Şişenin ağzının karanlığa bakmasının onlarca hiçbir önemi yoktur. Sinsi, ilkesiz, yüreksiz, korkak varlıklardır.

Sadece kendi yaşamları söz konusudur. Nerede yemek varsa, nerede rahat yaşayacaklarsa, nerede çok para kazanacaklarsa oraya giderler. Onlar için karanlık olması önemli değildir; açık ağızların...

Arıyı kovalamak isterseniz savaşır. Engellere aldırmaz. Amacı sadece ışığa ulaşmaktır. İğnesini sapladığında öleceğini bilerek savaşır. Ve değerleri için ölür. Ama sinekler kaçarlar. Sonra yılışık yılışık tekrar dönerler kovaladığınız yere.. Yemeklerinize, kollarınızın üstüne tünerler Pis ayaklarıyla ezerler; yaşadığımız her yeri...

Arılar yumurtalarını yalnızca kovanlarına bırakırlar. Oysa sinekler her yere yumurtlar, her yerde ürerler. Çöplüklerde, tuvaletlerde, bataklıklarda… Onlar için yumurtalarını bırakacakları yerin bile hiç önemi yoktur.

Sinek olup karanlığa mı?

Arı olup aydınlığa mı?

Meksikalı Balıkçı


Meksikalı bir köylü, göl kenarında balık tutarken yanına gelen bir Amerikalı iş adamı sormuş:

- Sen ne yapıyorsun burada?

- Balık tutuyorum, demiş balıkçı.

- Neden daha büyük işler yapmıyorsun? Mesela bir iş kurmuyorsun, tuttuğun balıklar çok lezzetli, küçük bir işyeri kurabilirsin.

- İş kurduktan sonra ne olacak, demiş balıkçı.

- Para kazanırsın, zamanla işleri büyütürsün. Yanında bir çok insan çalışır. İhracat yaparsın. Hatta New York'ta ofis tutarsın.

- Sonra?

- Çok zengin olursun! Aklın alamıyacağı kadar para kazanırsın.

- Sonra?

- Dergilere çıkarsın, ödüller alırsın iyi bir işadamı olarak.

- Daha sonra...

- Yaşlanıncada emekli olup, Meksikada göl kenarında bir ev alıp, balık tutarak hayatını yaşarsın demiş, Amerikalı.

Meksikalı cevap vermiş;

- Ben zaten onu yapıyorum, göl kenarında balık tutuyorum.

Huzuru yakalamak için bu kadar eziyete ve zahmete ne gerek var, o zaten bizim yanımızda sadece kafamızı kumdan çıkartıp bakmamız yeterli.

16 Ağustos 2020

Bir Toplum Nasıl Yıkılır?


Çinliler barış içinde yaşamaya karar verdiklerinde büyük Çin Seddi’ni inşa ettiler. Yüksekliğinden dolayı hiç kimselerin tırmanamayacaklarını düşündüler...

Fakat, inşasından sonraki 100 yılda Çinliler 3 misli daha fazla işgale uğradılar.


Düşman piyade askerlerinin, hiçbir zaman duvara tırmanma ya da duvara dahletmeye  ihtiyaçları olmadı. 

Çünkü, her zaman muhafızlara rüşvet verdiler ve kapılardan girdiler.


Çinliler yüksek ve kalın  duvar inşa etmişlerdi; fakat duvar muhafızlarının karakterlerini inşa edememişlerdi.


Netice olarak, insan karakterini inşa etmek farklı ve önemli...

Her şeyin inşasından önce gelir. 

Yeni neslin bugünkü ihtiyacı işte budur.


Bir oryantalistin dediği gibi; “Eğer bir milletin medeniyetini tahrip etmek istiyorsanız 3 yol var;

* Aile yapısını tahrip edin.

* Eğitim sistemini tahrip edin.

* Rol modellerini ve referanslarını küçümseyin, alçaltın.”


Aileyi tahrip etmek için; anneliği küçümseyin ve alçaltın.


Eğitim sistemini tahrip etmek için; eğitimcilere, öğretmenlere önem vermeyin ve toplumdaki itibarlarını düşürün ki, öğrencileri onları hakir görsün, küçümsesin.


Rol modellerin itibarını küçültün. 

Alimlerin ve bilim insanlarının sinsice mahvına çalışın, ta ki onlardan şüphe duyulsun, kimse onları dinlemesin ya da takip etmesin...


Bilinçli anne kaybolduğunda, adanmış öğretmenler kaybolduğunda ve rol modeller itibarsızlaştırıldığında kim gençlere İNSANÎ DEĞERLERİ öğretecek?


(Eğitim Şart)

Choluteca Köprüsü’nü Duydunuz mu?

 

 Orta Amerika, Honduras’ta Choluteca nehri üzerinde 484 m uzunluğunda bir köprü.

Honduras fırtına ve kasırgalarıyla meşhur bir bölge. Dolayısıyla, 1996 yılında Choluteca nehri üzerinde yeni bir köprü inşa etmeye karar verdiklerinde şiddetli hava şartlarına dayanmasını amaçladılar. Bir Japon firmasıyla anlaşma yapıldı ve onlar da çok sertleşebilen doğal güçlere dayanacak şekilde tasarlanmış sağlam bir köprü inşa ettiler. Günümüzün tasarım ve mühendislik harikası olan yeni Choluteca köprüsü 1998’de halkın hizmetine açıldı. İnsanlar nehrin bir kıyısından diğerine geçerken yeni köprüye hayran kalmadan edemediler. Choluteca’nın gurur ve mutluluğuydu.

O yılın Ekim ayında Mitch Kasırgası Honduras’ı vurdu. Dört günde -normalde altı aylık yağışa eşit olan- 190 cm yağmur yağdı. Her yerde yıkım vardı. Choluteca nehri yükseldi ve tüm bölgeyi su bastı. 7 bin kişi hayatını kaybetti. Honduras’taki bütün köprüler yıkılmıştı. Biri hariç. Yeni Choluteca köprüsü ayakta kalmıştı. Ama bir sorun vardı. Köprü olduğu gibi dururken, ona varan ve ondan çıkan yollar yok olmuştu. Önceden burada yol olduğuna dair en ufak bir işaret bile kalmamıştı. Ve hepsi bu kadar da değildi. Yaşanan taşkın Choluteca nehrini yatağını değiştirmeye zorlamıştı. Yeni bir kanal yaratmıştı ve nehir artık köprünün yanından akıyordu. Altından değil, yanından. Sonuçta, köprü kasırgaya dayanacak kadar sağlamdı ama hiçlik üzerindeki bir köprü haline gelmişti. Hiçbir yere ulaşmayan bir köprü.

Bu olay 1998 yılında oldu. Ama Choluteca köprüsünden alınacak ders bugün bizim için hiç olmadığı kadar önemli. Dünya daha önce hayal bile edemediğimiz biçimlerde değişiyor. Ve Choluteca Köprüsü, etrafımızdaki dünya değiştikçe bize -kariyerlerimize, işlerimize, hayatlarımıza- neler olabileceğinin müthiş bir metaforu.

Değişime uyum sağla. 

Yoksa…

Hiç Kimse Görmek İstemeyen Biri Kadar Kör Olamaz!

  Yatırıldığı akıl hastanesinde ölü olduğuna inanan, bu nedenle de yemek yemeyen ve hiçbir yaşamsal faaliyete katılmayan bir akıl hast...