06 Şubat 2021

Gyges'in Yüzüğü

 


Platon'un devlet kitabında anlattığı bir efsaneye göre; Kraliyet çobanlarındanolan Gyges bir gün hayvanları otlattığı çayırda uyurken sarsılarak uyanır.Uyandığında hayvanlarının yakınında büyük bir yarık olduğunu görür ve merakla o tarafa doğru yönelir.Sarsıntıyla oluşan yarıktan içeri girince karşısına tunçtan yapılmış dev bir at heykeli ile karşılaşır, üstü açık olan at heykelinin içinde bir iskelet vardır. Gyges merakla iskeleti incelerken, parmağında bir yüzük olduğunu fark eder ve alır.Yarıktan çıkan Gyges hayvanları da alır ve Saraya döner...

Krallığın her zaman Çobanları toplayıp hesapları gördüğü mecliste Gyges, sıkıntıdan yeni bulduğu yüzükle ilgilenir, parmağında çevirdiğ yüzüğün taşı ters yöne bakınca Gyges birden ortadan kaybolur, görünmez olmuştur. Gyges birden yüzüğün tılsımını fark eder, işin güzel tarafı; tekrar yüzükle oynayınca yeniden görünür hale gelir....

Gyges, artık tılsımlı bir yüzüğe sahiptir, güç ona geçmiştir bir kere...

Gyges bunu kendince; kendine iyi şartlar edinmek için kullanır ve gizlice saraya girip çıkarak önce Kraliçe'yi baştan çıkarır,sonra da onun yardımıyla Kralı öldürüp yerine geçer...

Gyges’in yüzüğü gibi kişiyi görünmez yapan iki yüzüğümüz olsa ve birini doğru adamın, diğerini de yanlış adamın parmaklarına taksak ne olurdu” diye soruyor Platon…

Ve şöyle devam ediyor: “Bunlar her istediklerini korkmadan alacak, istedikleriyle düşüp kalkacak, canları kimi isterse onu öldüreceklerdir.”

Ardından da şu soruyu sorar;  “Eğer böyle bir yüzüğe sahip olsaydık, ahlaklı kalmaya devam edebilir miydik?”

Şimdi tekrar “Devlet” e dönelim…

“Çoban zengin ve güçlü olmuştur olmasına ama bundan hiçbir fayda sağlamamıştır. Kral da olsa mutlu olamamıştır. Çünkü adalet, değerler sisteminin temelinde yer alır. Ancak adil insan mutlu olabilir. Adaletsiz bir davranış, her durumda vicdani mekanizmayı harekete geçirecek ve mutluluğu engelleyecektir. Güçlü ve zengin olunsa da mutlu olunamayacaktır. Yani çoban aslında zarardadır. Onu görünmezlik yüzüğü bile mutlu edemez” diyor Platon...


*Bu durumda insanlar kötülük yapmadığı sürece “iyi” sıfatı kazanıyor. Adalet  gerçekten de hem devletin hem de insanın kişisel mutluluğunun temeli…


*Platon - “Devlet...”

*Chirstian Friederich Hebbel- “Gyges ve Yüzüğü...”

(Resim: Temsili)

Sedef Dinkçi

31 Ocak 2021

Kuyuya Düşen Eşek

    Bir gün, bir çiftçinin eşeği kuyuya düşer.

Adam ne yapacağını düşünürken, hayvan saatlerce anırır.

En sonunda çiftçi, hayvanın yaşlı olduğunu ve kuyunun da zaten
kapanması gerektiğini düşünür ve eşeği çıkartmaya değmeyeceğine karar
verir. Bütün komşularını yardıma çağırır. Her biri birer kürek alarak kuyuya toprak atmaya başlarlar. Eşek ne
olduğunu fark edince, önce daha beter bağırmaya başlar. Sonra, herkesin şaşkınlığına, sesini keser.
Birkaç kürek toprak daha attıktan sonra, çiftçi kuyuya bakar. Gözlerine inanamaz. Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir şey yapmakta, toprağı aşağıya silkeleyerek yukarı çıkmasına basamak hazırlamaktadır.
Bir süre sonra, komşular toprak atmaya devam edince, herkesin şaşkınlığı altında eşek, kuyunun kenarından dışarı bir adım atıp, koşarak uzaklaşır!
Hayat üzerinize hep toprak atacaktır; her türlü pislik ile.
Kuyudan çıkmanın sırrı, bu pisliği silkeleyip bir adım yükselmektir.
Sıkıntılarımızın her biri bir adımdır. En derin kuyulardan bile yılmayarak, usanmayarak çıkabiliriz.
Silkelenin ve biraz daha yukarı çıkın.

19 Ocak 2021

İnsanları Tanımak

Dostoyevski bir toplantıda yüksek sesle okuduğu bir şiir nedeniyle Çar tarafından Sibirya’da hapse mahkum edilir. Hapis cezasını bitirdikten sonra anılarını kaleme aldığı “Ölüler Evinden Anılar” adlı kitabı yazar. Kitapta, hapishanedeki hayatından önce insanları tanıdığını sandığını ama yanıldığını burada anladığını belirtir. Yazar, “kara halk” olarak tanımladığı bu kitleyle karşılaştıktan sonra insanları çözümlemeye ve kendi iç dünyasının derinliklerine inmeye başlar.

Dostoyevski hapishanedeki bir köpeğin yanından geçen her mahkum tarafından tekmelendiğini gözlemler. Köpek mahkumlardan kaçmadığı gibi yanına bir mahkum yaklaştığında eğilerek tekmelenme pozisyonu almaktadır. Dostoyevski bir gün köpeğin yanına yaklaşıp başını okşar. Köpek şaşkın şaşkın ona bakarak hızla yanından uzaklaşır ve acı acı havlamaya başlar. O günden sonra köpek Dostoyevski’yi her gördüğünde ondan kaçar.
Ruhu köleleştirilmiş bu köpek sevgiye açtır. Bu durum insanlar için de geçerlidir. Hayatları boyunca haksızlığa ve kötü davranışlara uğramış sevgiye aç insanlar, iyi bir davranışla karşılaştıklarında nasıl davranacaklarını bilemezler. Bazen kötü davrandığınız insanlar size tapar, bazende iyi davrandıklarınız sizden nefret eder. Böyle insanların gözünde onları aşağılamanız onlar için bir beklentidir. Sizi gözlerinde yüceltirler. Eşit ve iyi davrandığınızda ise onların gözündeki değeriniz birdenbire düşer..
Dostoyevski / Ölüler Evinden Anılar

10 Ocak 2021

Doğruluk



Üç kişi giyotinle idama mahkûm olur. 

Bunlardan biri papaz, biri hâkim, biri de fizikçi...

*İdam sehpasına ilk papaz çıkarılır. Başını giyotinin altına yerleştirir ve sorarlar:

– Son sözün nedir?

Der ki:

– Ben Allah’a inanıyorum, O beni kurtaracaktır. Allah... Allah... Allah...

Giyotini indirdiklerinde boynuna birkaç santim kala giyotin durur. Halk şaşırır ve hep bir ağızdan bağırır:

– Onu serbest bırakın; Allah sözünü söylemiş ve onu korumuştur. 

Böylece papaz idam edilmekten kurtulur... *Sıra hâkime gelir, ona da sorarlar:

– Demek istediğin en son söz nedir?

Der ki:

– Ben papaz gibi Allah’a inanmıyorum. Ama adalete güveniyorum. Adalet... Adalet... Adalet...

Giyotini indirirler, giyotin hâkimin de boynuna birkaç santim kala durur...

Bunun üzerine insanlar tekrar şaşırır ve bağırırlar:

– Adalet sözünü söyledi, onu serbest bırakın.

Böylece hâkim de boynunun kesilmesinden kurtulur...

Sıra fizikçiye gelir. Ona da 

– Son sözünü söyle derler

Der ki:

– Ben ne Allah’a inanan bir papazım, ne de adalete güvenen bir hâkim.. Bildiğim tek şey şudur: Giyotinin ipinde bir düğüm var ve o düğüm giyotinin tam inmesine engel oluyor.

Görevliler giyotini kontrol edince gerçekten de bir düğüm olduğunu görürler. Düğümü açıp tekrar bırakırlar, böylece fizikçinin başı bedeninden kopar..


Toplumdaki "düğümler" ve sorunlara işaret edip gerçekleri söylemenin acı sonuçları olabilir!..

Gerçeği söylemeye cesareti olanlar, bedel ödemeyi göze almalıdır..

28 Aralık 2020

Korku Öldürür

 

Tüccarın biri bir gün yolda Veba'yla karşılaşır.

Endişeyle Veba'ya bakar ve "Nereye gidiyorsun?" diye sorar. Veba, "Bağdat'a" diye yanıtlar. “Kaç kişinin canını alacaksın?” diye tekrar sorar Tüccar. Veba, “Çok değil, sadece 5 bin kişi” der. Aradan zaman geçer ve Tüccar yolda yine Veba'yı görür. Fakat duymuştur ki Bağdat'ta vebadan dolayı 60 bin kişi ölmüştür. “Bana 5 bin kişiyi öldüreceğini söylemiştin. Oysa sen 60 bin cana kıymışsın” diye hiddetlenir Veba'ya. Veba ise gayet sakin ve kendinden emin, “Ben 5 bin kişi öldürdüm. Geriye kalanı korkudan öldü.”

Muhtar Çakmağı

Köyün birine eski zamanda bir çakmak getirmişler, çakmak o kadar kıymetli ki sağı-solu yakmaması, yanlış işlerde kullanmaması için güvenilir birine teslim etmek gerekiyormuş. Köylüleri toplayıp bu ateş aletini kime verelim diye sormuşlar, köylüler de muhtarı salık vermiş, ihtiyaç duydukça alır, ateşimizi yakarız, demişler.

Muhtar çakmağı alınca -ateşin sahibi- olarak giderek saygınlığı artmış, etrafında dalkavuklar, yağcılar toplanmaya başlamış. Saygı arttıkça muhtarın kibri de büyümüş.

Etrafından daha çok saygı, daha çok korku beklemeye başlamış. Ateşi kendine verenin köylüler olduğunu unutmuş. Dalkavukların da tahrikleri ile ateşi baskı ve korkutmak için kullanmaya başlamış, kiminin evini, kiminin tarlasını yakmış.

Tarlalar sürülemez, evler yaşanamaz hale gelmiş. Muhtarın baskısından köylüler yavaş yavaş köyden ayrılmaya başlamışlar. Ticaret durmuş, köye gelen çerçilerin ayağı kesilmiş, çevre köyler gelişirken muhtarın köyü giderek gerilemiş.

Muhtarın köylülerinden biri kendileri gerilerken, çevre köylerin niçin geliştiğini merak edip çevre köylerden birine gitmiş. Oradaki zenginliği, bağı bahçeyi görünce sormuş;

- Sizde çakmak yok mu?

- Köylüler; var, demişler,

- Peki sizin köy böyle nasıl gelişti, bağınız, bahçeniz yanmadan nasıl böyle kaldı, bizim köyde her şey tarumar oldu?

- Köylüler; yoksa siz çakmağı bir kişiye mi verdiniz?

- Evet, muhtara verdik,

- Eyvah! büyük yanlış yapmışsınız, hiç çakmak bir kişiye verilir mi?

- Siz öyle yapmadınız mı?

- Hayır, biz öyle yapmadık, biz gövdesini bir kişiye verdik, çakmak taşını başka bir kişiye, benzinini de başkasına verdik.

Ateş yakmak için üçünün bir araya gelmesi gerekiyor. Biri yanlış bir şey yapmaya kalksa, ötekiler izin vermiyor.

- Desenize biz hepsini bir kişiye vermekle kendi kendimizi yakmışız

(M.Antrs)

03 Aralık 2020

Dert de Ne ki


Kadın sabah kalkmış, aynaya bakmış ve kafasında yalnız üç tel saç görmüş. “Hım, demiş galiba bugün saçımı örgü yapacağım.”

Öyle de yapmış, günü de harika geçmiş.

Ertesi gün kalkmış, aynaya bakmış, kafasında iki tel saç kalmış. “Hım, demiş, bugün saçımı ikiye ayıracağım."

Dediğini de yapmış, harika bir gün geçirmiş.

Bir ertesi gün yine kalkmış, aynaya bakmış, kafasında tek tel saç var. “Tamam, tamam demiş “artık bugün atkuyruğu yaparım."

Öyle de yapmış ve çok çok güzel bir gün geçirmiş.

Daha bir ertesi gün aynaya baktığında, kafasında bir tek tel bile kalmamış. “Wow! diye bağırmış. Bugün saç derdim yok.”

Kimse bilmez başkasının ne yaşadığını, kimine paranoyaklık gelir, kimine abartı. 

Oysa ki; Tanıdığın herkes kendi savaşını yaşamakta zaten.

Sana göre basit, yaşayana göre acı...

(Alıntı)

İpe Un Sermek

  Vakti zamanında Anadolu’nun bir köyünde tembelliğiyle nam salmış bir adam yaşarmış. Bu adam, ne zaman bir iş verilse türlü bahanelerle o i...