27 Ekim 2021

Çatlak Testi

 


Çin'de bir adam, her gün boynuna dayadığı kalın sopanın iki ucuna astığı

testilerle dereden su taşırmış evine.. 

Bu testilerden birinin yan kısmında çatlak varmış... 

Diğeri ise hiç kusursuz ve

çatlaksızmış; ve her seferinde bu kusursuz testi adamın doldurduğu suyun

tümünü taşır, ulaştırırmış eve....

Ama her zaman boynunda taşıdığı testilerden

çatlak olanı eve yarım; diğeri dolu olarak varırmış iki sene her gün bu

şekilde geçmiş. 

Adam her iki testiyi suyla doldururmuş ama evine vardığında

sadece 1,5 testi su kalırmış...

Tabi ki kusursuz, çatlaksız testi vazifesini

mükemmel yaptığı için çok gururlanıyormuş. 

Fakat zavallı çatlak olan

kusurlu testi, çok utanıyormuş. 

Doldurulan suyun sadece yarısını eve

ulaştırabildiği için de çok üzülüyormuş. 

İki yılın sonunda bir gün,

görevini yapamadığını düşünen çatlak testi, ırmak kenarında adama şöyle

demiş:

'Kendimden utanıyorum. 

Şu yanımdaki çatlak nedeniyle, sular eve gidene kadar

akıp gidiyor..' 

Adam gülümseyerek dönmüş testiye; 'Göremedin mi? Yolun

senin tarafında olan kısmı çiçeklerle dolu.

Fakat kusursuz testinin tarafında hiç yok...

Çünkü ben başından beri senin

kusurunu, çatlaklığını biliyordum...

Senin tarafına çiçek tohumları ektim.. 

Ve

her gün o yolda ben su taşırken, sen onları suladın.. 

2 senedir o güzel

çiçekleri toplayıp, masamı süslüyorum. 

Sen kusursuz olsaydın, o çatlağın

olmasaydı evime böyle güzellik ve zarafet veremeyecektim' diye cevap vermiş.

Aslında hepimiz birer çatlak testiyiz Her birimizin kendine has kusurları

vardır. Fakat sahip olduğumuz bu kusurlar ve çatlaklardır hayatlarımızı

ilginç yapan, mükafatlandıran, renklendiren..

Etrafımızdaki her kişiyi, oldukları gibi kabullenin.. Onlardaki kusurları

değil, içlerindeki güzellikleri görün...

24 Eylül 2021

Yamyam Fare

Eskiden fareleri yok etmek için İngiliz gemilerinde uygulanan bir metottur. Bir tane fareyi canlı olarak yakalayıp boş bir tenekeye koyarlar ve günlerce aç bırakırlar. Sonra bir gün yakaladıkları küçük bir fareyi bu farenin yanına koyarlar. Günlerce aç kalmış olan fare yeni koyulan fareyi yer. Sonra bir daha bir daha derken yamyam bir fare elde ederler.

Bu fare artık iyice de semirmiş ve kuvvetlenmiş olur. Sonra bu fareyi geminin içine salarlar, şimdi ortada tebdil kıyafet gezen güçlü kuvvetli bir yamyam fare vardır ve bu fare rahatlıkla diğer farelerin yanına sokulur ve yakaladığını yer. Böylece gemi farelerden temizlenir.

Bir nesli yok etmek için uyguladıkları bu metodu, şimdi içimize eğitilmiş, semirmiş, beyni yıkanmış, yamyam fareler sokularak, bizi de yok etmek için kullanıyorlar. Şimdi aramızdaki bu yamyam farelere dikkat.

04 Eylül 2021

Asluhû Nesluhû (Aslı Neyse Nesli de Odur)

 


Birgün sultan, bahçıvanınin yanına uğrayıp, kendisine hediye edilen tayı sorar. 

-Bahçıvan efendi! Nasıl bizim tay?

-Asluhû nesluhû(aslı neyse nesli de odur), sultanım.

-Nesi var ki?

-Sultanım, asil bir tayın sırtına sinek böcek konduğunda bunları kuyruğuyla kovalar; ancak bizim tay, adeta bir inek gibi kafasını çevirip ağzıyla sinekleri kovalıyor.

Sultan, bunun nedenini öğrenmek için tayı hediye eden adamı çağırtır ve tayın bu davranışının sebebi hakkında bilgi ister. 

Tayı hediye eden adam der ki:

-Sultanım, bizim tay doğduktan hemen sonra annesi öldüğü için onu, ineğe emzirttik.

Böylece meselenin sırrı çözülmüş olur ve sultan adamlarına emreder: 

"Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!"

Başka bir zaman sultana, güzel görünüşlü iri bir hindi hediye edilir. 

Bir müddet sonra sultan bahçıvanın yanına varır ve hindiyi sorar.

-Asluhû nesluhû, sultanım.

-Bahçıvan efendi, bunun neyi var?

-Sultanım, asil olan bir hindi öteceği zaman kabarır, ibiği masmavi olunca başlar ötmeğe. 

Bizim hindi iyice kabarıyor, ibiği masmavi olup tam öteceği zaman kafasını suya daldırıyor. Galiba bunun da soyunda bir bozukluk var.

Sultan, işin aslını öğrenmek için hindiyi hediye eden kişiyi çağırtır. 

O kişi, hindinin yumurtasını ördeğin altına koyduklarını ve hindinin, ördek yavrularıyla birlikte büyüdüğünü anlatır. Bu meselenin de sırrı böylece anlaşılmış olur. 

Ve padişah emreder: 

"Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek."

Sultan, güzel bir günün sabahında bahçede yalnız başına dolaşırken bahçıvan gözüne ilişir ve ona doğru yaklaşarak;

-Bahçıvan efendi, bende de bir sıkıntı var mı? der.

-Asluhû nesluhû, efendim.

-Bende de mi? der ve hemen son demlerini yaşayan annesine koşar.

-Anacığım, inan sana kırılıp küsmem, kızmam da. 

Bende bir sıkıntı var mı?

Annesi durur, sıkıla sıkıla başlar anlatmaya:

-Oğul, babanla evlendiğimizde baban çok yaşlıydı, ben daha 15-16 yaşlarında genç, güzel bir kızdım. Gençliğimin duygularına kapılıp bir hata ettim. Sen bizim sarayın aşçısının oğlusun.

Hakikati öğrenen sultan, bahçıvana seslenir:

-Ey olayların perde arkasından bizlere sırlar sunan değerli insan! 

Tay ve hindinin durumlarına vakıf oldun, anladık ta, Benim durumumu nasıl anladın? Bu nasıl bir bilgeliktir? Söyle bakalım Bana.

-Ey yüce Sultan, bunu anlamaktan daha kolay ne var? 

Benim bildiğim sultanlar, ödül verirken "verin bir kese altın!" der. Sen ise, "verin fazladan bir kap yemek!" diyorsun. Sultan adamlarına seslenir: 

-Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!


Asalet önemlidir. Nesiller aslına çeker. "Asil azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, onun da aslı ayrandır” demiş atalarımız. Sultan için “Otu çek köküne bak” sözü cuk oturursa da, diğer örnekler için eğitimin önemine işaret etmek gerekir. Ancak, “Soysuza silah vermişler, çekip babasını vurmuş” sözü de boşuna söylenmemiştir. Özetle, "it eniğinden kurt olmaz...

26 Ağustos 2021

Etli, Otlu, Sütlü Bulgur

Babam okulda hademeydi.

Annem çamaşıra giderdi, onun bunun çamaşırına.. 

Önüne dağ gibi çamaşır yığarlardı, karşılığı bir lira..


Deterjan yok o zamanlar, küllü su vardı, küllü su elini parçalardı, akşam bir lirayla mutlu mutlu gelirdi. 


O yoksulluk içinde annemin üç çeşit yemeği vardı, etli bulgur, otlu bulgur, sütlü bulgur..


Etli bulgur dediğim, et yok, annem ekmeğin kabuğunu kuyruk yağında kızartırdı, bulgur içine dizerdi,

Alllahhh, oldu sana etli bulgur, çatır çutur yerdik. 


Seyhan'ın kıyısından ebegümeci toplardım, otlu bulgur olurdu.


Sütlü bulgur ise, aslında ayranlı bulgur, paramız bir kase yoğurda yeterdi, 

bir kase yoğurda bolca suyu karıştır, o ayranı yedi insanın yiyeceği bulgura karıştır, güya sütlü bulgur..


Ama dedim ya, 

sevgi öylesine çoktu ki evde, 

sevgi karnımızı doyuruyordu…


Muzaffer İzgü, anısına saygıyla.

23 Ağustos 2021

Hedeften Uzaklaşma

    

   Temel ile Dursun çok büyük bir geyik avlamışlar. Geyiği birer ayağından tutup köylerine doğru kan ter içinde sürükleye sürükleye yürümeye  başlamışlar.  O sırada, lüks bir jip gelmiş ve içinden nur yüzlü, sakallı bir adam inerek bizim avcılara  akıl vermiş;

   Geyiği olduğu yerde bırakın ve baş tarafına geçin. Evet şimdi boynuzlarından tutun ve çekmeye başlayın. Öbür türlü boynuzları tırmık gibi yere saplanır ve sizi engeller. Ben de önünüzden gidip jipimle size yol açarım. Böylece çok daha kolay yürürsünüz. "

   Temel ve Dursun söylenileni yapmış. Bir müddet sonra Dursun; "Ula Temel,  pu nur yüzlü, mübarek adamı pize Allah gönderdu. Piz daha önce niye akıl edemeduk? Pöyle gerçekten çok kolay yüreyruz . "

      Temel, önce  şöyle bir arkasına bakmış ve cevaplamış Dursun'u;

     "Haklısın uşağum. Çok kolay yüreyruz da...Yalinuz kafama takılan pir şey var. Dikkat ettuysen köyden gittikçe uzaklaşayruz."

22 Ağustos 2021

Yalnız Sekiz Dakikan Var

Hikâyede anlatılan efsaneye göre bir kadın,

bir gün kucağındaki çocuğu ile birlikte bir

mağaranın önünden geçerken içeriden gelen bir ses duyar.

 Bu ses ona : “ içeri gir ve ne istersen al, ama en önemli olanı unutma.

 Ayrıca: sen çıktıktan sonra kapının bir daha aslaç aılmayacağını da dikkate almalısın.

Ancak bu fırsatı kaçırma, ama yine de en önemli şeyi unutma” diyordu.

 Kadın mağaraya girer ve büyük bir servetle karşılaşır.

Masanın üzerindeki altın ve mücevherleri görünce şaşkına

döner ve çocuğunu yere bırakarak

hemen büyük bir hırsla masanın üzerindekileri toplamaya başlar.

 Bu sırada o esrarengiz ses yine duyulur : ” yalnız sekiz dakikan var” demektedir. Sekiz dakika çabuk geçer, kadın toplamış olduğu kıymetli taşlar ve altınlarla birlikte mağaranın dışına koşar ve kapı kendiliğinden kapanır… Bu sırada çocuğunu içerde unutmuş olduğunun farkına varır, ama kapı bir daha açılmamak üzere kapanmış bulunmaktadır.

 Zenginlik uzun sürmez, ama ümitsizlik hep yaşar.

 Aynı şey çoğu zaman bizim başımıza da gelir.

Bu dünyada yaklaşık 80 yıllık ömrümüz vardır ve

bir ses daima bize: "Sakın en önemli şeyi unutma!" der gibidir.

 Önemli olanlar manevi değerler, inançlar, dikkatli olmak, aile, dostlar ve hayattır.

 Ancak kazanç hırsı, zenginlik, maddi şeyler bizi öylesine büyüler ki, çoğu zaman en önemli şeyleri bir köşede bırakırız. Böylece zamanımızı bu tür şeylerle tüketir ve en önemli olan şeyi

“Ruhun hazinesini“ bir köşede unuturuz. Asla aklımızdan çıkarmamamız gerekir ki bu dünyadaki yaşam çok çabuk geçer ve ölüm beklenmedik bir zamanda bizi yakalar.

 Ve hayatın kapısı bizim için ebediyen kapanmış olacağından son pişmanlık bir fayda vermez.

 Çünkü biz en önemli şeyleri unutmuş durumdayız…

 Sevgi, barış, alçak gönüllülük, samimiyet…

__Alıntı__

10 Ağustos 2021

Asalet

  Bir gün sultan, bahçıvanının yanına uğrayıp, kendisine hediye edilen tayı sorar. 

- Bahçıvan efendi! Nasıl bizim tay?

- Asluhû nesluhû (aslı neyse nesli de odur), sultanım.

- Nesi var ki?

- Sultanım, asil bir tayın sırtına sinek böcek konduğunda bunları kuyruğuyla kovalar; ancak bizim tay, adeta bir inek gibi kafasını çevirip ağzıyla sinekleri kovalıyor.

Sultan, bunun nedenini öğrenmek için tayı hediye eden adamı çağırtır ve tayın bu davranışının sebebi hakkında bilgi ister. 

Tayı hediye eden adam der ki:

- Sultanım, bizim tay doğduktan hemen sonra annesi öldüğü için onu, ineğe emzirttik. Böylece meselenin sırrı çözülmüş olur ve sultan adamlarına emreder: 

"-Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!"

Başka bir zaman sultana, güzel görünüşlü iri bir hindi hediye edilir. 

Bir müddet sonra sultan bahçıvanın yanına varır ve hindiyi sorar.

- "Asluhû nesluhû, sultanım."

- "Bahçıvan efendi, bunun neyi var?"

- "Sultanım, asil olan bir hindi öteceği zaman kabarır, ibiği masmavi olunca başlar ötmeğe. Bizim hindi iyice kabarıyor, ibiği masmavi olup tam öteceği zaman kafasını suya daldırıyor. Galiba bunun da soyunda bir bozukluk var."

Sultan, işin aslını öğrenmek için hindiyi hediye eden kişiyi çağırtır. O kişi, hindinin yumurtasını ördeğin altına koyduklarını ve hindinin, ördek yavrularıyla birlikte büyüdüğünü anlatır. Bu meselenin de sırrı böylece anlaşılmış olur. 

Ve padişah emreder: 

" - Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek."

Sultan, güzel bir günün sabahında bahçede yalnız başına dolaşırken bahçıvan gözüne ilişir ve ona doğru yaklaşarak;

-"Bahçıvan efendi, bende de bir sıkıntı var mı?" der.

-"Asluhû nesluhû, efendim."

-"Bende de mi?" der ve hemen son demlerini yaşayan annesine koşar.

-"Anacığım, inan sana kırılıp küsmem, kızmam da. Bende bir sıkıntı var mı?"

Annesi durur, sıkıla sıkıla başlar anlatmaya:

-"Oğul, babanla evlendiğimizde baban çok yaşlıydı, ben daha 15-16 yaşlarında genç, güzel bir kızdım. Gençliğimin duygularına kapılıp bir hata ettim. Sen bizim sarayın aşçısının oğlusun."

Hakikati öğrenen sultan, bahçıvana seslenir:

-"Ey olayların perde arkasından bizlere sırlar sunan değerli insan! 

Tay ve hindinin durumlarına vakıf oldun, anladık da, benim durumumu nasıl anladın? Bu nasıl bir bilgeliktir? Söyle bakalım bana."

-"Ey yüce Sultan, bunu anlamaktan daha kolay ne var? "

"Benim bildiğim sultanlar, ödül verirken 'Verin bir kese altın!'der. Sen ise, 'Verin fazladan bir kap yemek!'"diyorsun. Sultan adamlarına seslenir: 

-"Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!"

Asalet önemlidir. Nesiller aslına çeker. "Asil azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, onun da aslı ayrandır” demiş atalarımız. 

Sultan için “Otu çek köküne bak.” sözü cuk oturursa da, diğer örnekler için eğitimin önemine işaret etmek gerekir.

Ancak, “Soysuza silah vermişler, çekip babasını vurmuş.” sözü de boşuna söylenmemiştir. 

Özetle, "İt eniğinden kurt olmaz."

İpe Un Sermek

  Vakti zamanında Anadolu’nun bir köyünde tembelliğiyle nam salmış bir adam yaşarmış. Bu adam, ne zaman bir iş verilse türlü bahanelerle o i...