ŞİİR KÜRESİ
Başlarken
Daha anam körpe bir gelinken beni de leylekler
getirdi şu ölümü dünyaya. Yıl: 1967, 26 Aralık Salı, Sümbül Köy. Adımı koydular
Murat Can Plevne. Beni dünyaya leyleklerin getirmediğini öğrendiğimde, etrafı
kafesle çevrili dünyamda Sümbül Köyde vakit okul çağıydı. Köyden kasabaya git gel derken yüksek öğrenim
için Ankara… Benim için büyük şehir, bir dönüm noktası, bir uyanış, bir diriliş.
Kısaca çocuksu rüyalarımdan uyandığım, gerçeklerle yüzleştiğim yer. Şimdilerde
ise bir konar göçerim. Resim yaparım, şiir yazarım. Ressam, ozan olmak için
değil, şair olmak için değil. Yaşamın içine sanatı sokarak hayatı daha da güzel
yapmak için.
Şimdiye
kadar sevgililerimden başka hiç kimseye okumadım, göstermedim şiirlerimi. Artık
vakti geldi ise siz şiir severlere açıyorum. Şiirlerimi yazarken kimseye
beğendirmek gibi bir kaygım olmadı, bundan sonra da olmayacak. Ama, şiirlerimde
kendinizden bir şeyler bulabilirseniz ne mutlu bana. Ben sadece içimden kopan
yoğun duyguları şiir şeklinde dökmek, paylaşmak istedim o kadar.
Murat Can
Plevne
Göksel
Kürede Yolculuk
Bir
karanlık boşluğa bıraktılar,
Yerde
kar var beyaz, üste gök var kör kara,
"Bu
gece gör." dediler bütün yıldızları,
"Ders
al ki yönünü çizesin geleceğin",
Yıldızları
gökte döndürdüler doğudan batıya,
Unutulmaz
güzellikti o boşluk,
Hava
hafiften serin, yıldızlara bürünmüşüm,
Cezveyi
gördüm: Büyük Ayı, yavrusu Küçük Ayı,
Tam
kuzeyde kutup yıldızı: Polaris,
Yunan
mitolojisinden kahramanları saydılar sessizliğin içinden,
Pegasus
uçan at,
Bir
avcı vardı, diz çökmüş ve elinde yayı,
Arkasında
köpeği Proykon ve küçüğü Sirius,
Menzilinde
Boğa, boynuzunu uzatmış öfkeli,
Zeus'un
çocukları yıldızların kaymasıyla aydınlandı,
Birbirlerine
ısınmak için sarılmış gibiydiler,
Kutup
yıldızının altında oturak takımyıldızı,
Habeşli
prensesin ve O'nu deniz canavarından kurtaran,
Prensin
platonik aşk öyküsü,
Derken
bana göz kırptı: Çılgın Bakire,
Dans
ediyordu Endülüs şarkılarıyla,
Başımda
tacım: Yedi Kandilli Süreyya,
Terazi
adalet dağıtıyordu sanırım o gece de,
Ejderha
ortalığa kızıl alevini saçmıştı,
Aslında
akrabaydılar ama uzak kalmışlardı birbirlerinden;
Akrep
ve Yengeç,
Çoban
Yıldızı soğuk ekim gecesinde doğudaydı,
Döndü,
ilkbahar dönümünü aştı geldi yine ekim gecesine,
Alpheratz
ayla kardeşti ışıl ışıldı o gece,
Arslan
tam ortasına kurulmuştu göksel kürenin,
Kükrüyordu:
"Göklerin de hâkimi benim.",
Dalmış
gitmişken o büyüleyici yolculuğa,
"Artık
vakit tamam." denilince uyandım ve anladım,
Şu
koca evrende dünyaya hapsedilmiş bir küçük yaratıktım...
Hayal
İçinde Hayal
Rutubet
kokuyor küçük odam, köhne odam,
Loş
bir ışık süzüyor penceremden,
Kulağım
ocakta kaynayan çayın sesinde;
Dalmışım…
Bahar
bahçesinde, cennetten bir köşe.
Çam
kokusuyla doluyor ruhum.
Küçük
bir dereden yansıyan güneş ışıl ışıl.
Gözlerim
mavi gökler kadar sınırsız.
Hayal
içinde hayale dalmışım ki uyandım;
Çaresizim…
Ağın
İçinde
Üstümüzde
bir ağ vardı…
Altında
ayrı bir dünyadaydık çelişkide.
Dışarıya
çıkınca uzaktaydı tan…
Ve o
ağın altında gözlerden uzak, gölgedeydik.
Dünya
bize yabancıydı uzaktı…
Çelik
kafesli çubuklarla gerilmişti ağımız,
Ağın
altında bir araçtaydık.
Esince
rüzgâr batıdan,
Sallanıyordu
üzerimizdeki büyük örgü.
Ninni
gibi geliyordu rüzgârın şarkısı,
Sanki
bir sandalın içindeydik karada.
Gece
soğuktu, yakıcıydı gündüz ve toz.
Ağımıza
takılıyordu gündüz: Güneş, gece: Mehtap,
Işığı
dalga dalga oynaşıyordu yüzümüzde.
Ve
türkü söylüyordu Yusuf:
“Özlemine
yandım hey…”
Yağmura
Aşığım
Sağımda
solumda iğde ağaçlarının karaltısı,
Gece
karanlık, gökte ne ay var ne de tek bir yıldız.
Yolum
karanlık,
Boşlukta
yürüyorum sanki…
Uzun
uzun zil sesleri,
Ardından
tatlı bir gürültüyle tren geliyor.
Işıkları
yağmur damlalarına can veriyor, renk veriyor…
Pencerelerden
ellerini uzatan çocuklar yağmur topluyor,
Beni
görenlerse yağmuru bırakıp sevinçle el sallıyor.
Ben de
kolumu kaldırıyorum iradesizce ve ifadesizce.
Derken
tren gelip geçiyor.
En
son iki kedi gözünün yansıması havada asılı kalıyor.
Karşıdan
insan karaltıları geliyor,
Selam
verip geçiyorlar,
Ben de
kolumu kaldırıyorum iradesizce ve ifadesizce.
Yeniden
yolum ıssız ve sessiz.
Yağmurun
dudaklarımı ıslattığını hissedince yüzümde bir tebessüm…
Toprak
bir başka kokuyor, insanın içine işliyor,
Şakaklarıma
inen yağmur tatlı bir sıcaklık veriyor,
Yağmur
yılan gibi kıvrılarak iniyor, iliklerime kadar işliyor.
Sarmalıyor
beni, artık sırılsıklam ıslağım.
Yağmur
yere vurdukça neşeleniyorum,
O
eşsiz ezgide sanki yürürken dans ediyorum,
Bedenimden
öte ruhumla hissedip güzelliğine varıyorum.
Ben aslında
yağmurla senin aşkını yaşıyorum.
Sevginin
Tarihi
İnsanlık
aşkla doğdu,
Sevgi
yaşamla.
Sonradan
çıktı kavga,
Sonradan
çıktı kin,
Sonradan
çıktı bütün çirkinlikler…
Kirlendi
dünya ne acıdır ki doğasında sevgi olan insanla,
Sevgi
için, barış için yaratılmış insanla.
Yeniden
dönmek sevgiye,
Sevgiyi
hâkim kılmak elimizde.
Düşmek
Yunus’un peşine,
Yeniden
kurmak sevgi dünyasını elimizde.
Yeniden
aydınlansın dünyamız Yunus yolunda,
Yeniden
gülsün tüm yüzler,
Bir
olsun tüm kalpler,
Yunus
yolunda,
Sevgi
yolunda…
Sen
Sevdiğimsin
Gözümde
tek,
Gönlümde
tek.
Sen
sevdiğimsin…
Açsam
aşım,
Susuzsam
vaham.
İlacım,
can suyumsun…
Ağlıyorsam
sevincim,
Umutsuzsam
umudum.
Sen
sevdiğimsin…
Işığıma
Bir
kış gecesi nasıl üşür sokakta yavru kedi,
Bir
yalnızlık çemberinde nasıl bunalır insan…
Bazen
düğümlenir hıçkırıklar, ağlamak çare değil…
O an
unutulmak ister her gerçekten yana,
Çıkış
yoktur o girdaptan çaresiz…
Zifiri
karanlıktan bir ışık belirir, tek bir sicim.
Hıçkırıklar
kesilip, dikkat kesilir o kaynağa,
Fışkırır
içinde o ışığın parıltıları.
Bire
bin katar ve uzanır ona doğru,
O
bir güneş, mahkûmun yaşama dönüşüdür…
Umut
yaşamın ilacıdır, sevgi ışıkta.
Bağlanmak,
paylaşmak yeniden diriliştir.
Düğüm
olur iki insan birbirine
Ve
İskender bile çözemez o düğümü...
İçimdeki
Çizgi
Bir
çizgi var içimde,
Canka’nın
eteğinden Hasatlı dağlarına,
Sümbül
ovasından Ankara'ya.
Birincisi
o kadar belirsiz,
O
kadar karışık, o kadar namussuz, pislik…
İkincisi
o kadar uzak,
O
kadar sade, o kadar güzel.
İçimdeki
bütün çizgilerin ucunda sen,
Arada
özlem.
Süt
Liman
Benim
için ayrılık, rüzgârın şarkısı,
Deli
rüzgâr esti esti, yetmedi,
Takıp
ölüme sürükledi, yere vurdu, savurdu.
Güneşin
yakıcı sıcağında terletti,
Yağmurun
altında sırılsıklam ıslaktı,
Çamur
deryasında batağa gömdü,
Kar yağdı
üzerimi örttü…
Palangalara
vurdu işkence çektirdi.
Nafile
sökemedi, sökemez,
Silemedi,
silemez,
Kalbimizdeki
sevgiyi, birliğimizi…
Estikçe
rüzgâr
Bedenim
yıprandı, çöktü…
Ruhum
ise sana koştu, adeta uçtu, sevgiyle genişledi,
Doldu
taştı, koca bir çağlayan oldu.
Bekliyorum
eli kulağındadır,
Bir
volkan gibi patlayacaktır fırtına
Ve
yeniden süt liman olacaktır dünyamız.
O
dinginlikte mutluluktan ağlayarak sarılacaktır iki beden ve ruh.
Yakında,
hem de çok yakında.
Bahar
neşesinin tomurcukları açmadan önce,
Canka’nın
tepesindeki karlar erimeden önce,
Diliçi’nden
seller boşanmadan hemen önce,
Beden
toprağa düşmeden önce…
Işığın
Kaynağı
Zaman
tel tel çözülüyor.
Bitmek
bilmeyen örgüler,
Sonsuzluğa
uzanan orman.
Ayrılık,
hasret uzuyor,
Büyüyor
bütün bedeni sararak,
Özlemin
burukluğu içimi acıtıyor.
Kavuşma
hayali umudu yeşertse de
Bir gece
bitmiyor, bir gündüz,
Bir
an geçmiyor ki bir saat…
Belirsizlik
bir umman.
Keskin
kılıç sırtında geçen yaşam,
Her
an düşecekmiş gibi denge noktasında kollar açılmış,
Dalıp
gitmeye kararsız beden,
Soğuk
bir çelik gibi uyanık tutuyor.
Varlığın
devamı umut…
Gözlerin
altında halka halka,
Akıp
giden zamanın izleri.
Hep
bilinmeyen yaşam kaynağından,
Tükenen
cevher.
Damardan
çekilen kan sana doğru.
Eriyen
ve eridikçe yok olan mum misali, yaşamın özü.
Yol karanlıkta
kayboluyor, yok bir ışık, kör zifiri karanlık.
Çığlık
çığlık üstüne…
Son
bir gayret tırnaklarımı akıp giden bulutlara geçiriyorum,
Yalvarıyorum
alıp gitsin beni de.
Yağmur
olup indirsin,
Işığın
kaynağı sevgiliye...
Dişinle
Mühürlediğin Kitap
Hatırlar
mısın?
Bir
kitap hediye etmiştin bana,
Sağ
köşesi dişlerinde mühürlenmiş,
İlk
satırına “canım sevdiğime” diye yazılmış.
Sen
yanımda olamasan da yanımda olmasını ne çok isterdim o kitabın,
Her
cümlesini, kelimesinde ikimizi bulmak için.
Kitabı
yaşayarak okumak için.
O
kitap aşkın şiiriydi,
Sevgilin
dile gelmiş haliydi,
Özlemin
haykırışıydı,
Yaşamın
ruhu, duygusuydu.
Senin
bana duygularının özetiydi.
Sabır
Hani
o güzel saçlarını kalemle toplardın,
Sana
gelmeyince üzülüp, dudaklarını bükerdin,
Hep
sorar dururdun tekrar tekrar: Sonumuz ne olacak?
Ben
senden başkasıyla yapamam derdin,
Sana
hep anlatmaya çalıştım,
Bizimkisi
alnımıza yazılmış kader, birbirimiz için yaratılmışız.
İnanırsak,
çabalarsak yarınlar bizim.
Sabır,
sabır…
Her
Anında Yanında Olmak
Seninle
her anım, bana hatıra,
Gülüşün,
bıçkın dişlerin, saçların…
Dokunmak
isterdim,
Senin
dokunduğun her şeye,
Bir
lokma ekmeğe, yazdığın kaleme…
Bir
kenarı yanmış hırkana.
Ülkenin
bu yalnız, kendi başına bırakılmış uzak köşesinde.
Bana
kalan bitmez anlardan süzülen anılar.
Ayrılığın
umutsuz çırpınışı…
Yaşamak
isterdim seninle yeni baştan
Kısa
süren birlikteliğimizin her bir anını
Ne
bir fazla, ne bir eksik,
Her
şeyiyle baştan başa...
Sen
Aşk mısın
Düşüncem
yalnız sen misin,
Ki
görmek seni rüyalarda,
Yaşamak
tüm hayallerde.
Düğümlenir
düğümlenir,
Sıkıntım
sensizlik.
Sensizlik
kör kuyu, karanlık yol.
Sen
tüm güzelliklerim misin,
Ki
sen güneşim misin,
Yoksa
hapsedilmiş içindeki kor musun,
Bana
anlarımı asır eden,
Ki
an seni özletir.
Yokluğunu
boşluk eden,
Ki
sen aşk mısın?
Ruh
İkizim
Ne
zaman seni hayal etsem,
Hep
nazlı nazlı gülüşünü hatırlarım.
Sen
de beni düşünür müsün,
Beni
hayal eder misin,
Ben
ağladığım zaman sen de ağlar mısın?
Bazen
düğümlenir sensizlik,
Bensizliği
yaşar mısın?
Kahkaha
atınca seni anımsarım,
Suçluluk
duyarım hemen senden uzakta.
Sen
de güler misin, ben gülerken…
Aklıma
gelir beni azarlamaların,
Ve
beni yola getirir o başlangıçta.
Bazen
dalar mısın ikimizin dünyasına,
Hasretimi
çeker misin yalnızken,
Ayrılık
ateşi yakar mı yüreğini,
Ben
uzakta çaresiz çırpınırken.
Beni
sever misin,
Ben
“seni seviyorum” diye haykırırken…
Kuş
Misali
Bir
kuş nasıl kanat çırpar göklerde,
Benim
kalbim sana çarpar sevginle.
Yavrusunu
nasıl besler özüyle,
Sevgimi
büyütürüm özümle.
Nasıl
uçar giderse uzaklara,
Aşkım
büyür gider ayrılıklarda...
Hal
Hatır
Halın
ne dedim,
Yüzün
ne dedim,
Sözün
ne dedim
Kendine
iyi bak ne olur.
Seni
seviyorum.
Ve
ağlamaya başladım gelecekten korkarak.
Ağlama
bir tanem, çiğ tanem ağlama.
Sil
ne olur gözlerinin yaşını.
Yaşanacak
güzel günlerimiz var yarınlarda.
Her
şey bitecek ve gülerek koşacağım sana.
Uzayıp
giden ayrılık son bulacak ve birlikteliğimiz bir ömür.
Bölüşeceğiz
yeniden yaşamı,
Umutlarımızı
birbirine katarak...
Kavuşma
Yağmurun
sesi bana sesini anımsattı,
Kasırga
dişiliğini.
Yağmur
akşam alacasından sabaha dek yağıyor,
Umudumsa
yarına.
Yeryüzüne
nasıl dökerse bulutlar yağmuru,
Saçlarını
öyle dök üzerime.
Çiftçinin
tarlasına nasıl bereket getirirse,
Kalbime
öyle yağ.
Toprağa
nasıl sızarsa yağmur,
Ruhumun
derinliklerinde öyle sız.
Nasıl
kucaklarsa dereler yağmur suyunu,
Beni
öyle kucakla.
Nasıl
süzülerek giderse denize,
Bana
gel usulca süzülerek.
Engelleri
nasıl önüne katıp aşarsa,
Engel
tanımadan ak gel.
Denize
nasıl kavuşursa ırmak,
Gel benim
kollarıma.
Nasıl
karışır giderse tatlı su, tuzlu suya,
Karışalım
birbirimize.
Huzur
bulalım enginliklerde,
Rüzgârla
dalgalanalım sahillerde,
Durak
bulmasın yolculuğumuz,
Aşk
okyanusunun açıklarında…
Her
Zaman
O
tatlı günlerimizden geriye
Sadece
ve sadece kurumuş bir gül yaprağı ve anılar kalmış
Hayalin
hâlâ gözümde, sen kalbimdesin
Seni
hayal ederim seni her zaman…
Başkayım
Bugün
başkayım
Ondan
başka, senden başka, benden başka…
Yazdan
başka, kıştan başka,
Aktan
başka, karadan başka,
Özlemden
başka, aşktan başka
Bugün
bir başkayım
Ben:
Senle ben;
Bambaşka…
Bugünü
Yaşamak
Nisan
yağmuru sonrasında pırıl pırıl bir güneş,
Mavi
gök, pamuk helva bulutlar,
Altımda
yemyeşil çimen…
Ruhum
kuşlar kadar hür,
Çocuklar
gibi taşkın,
Gençler
gibi deli.
İçimde
mavi gökyüzüyle çevrilmiş bir umut.
Tasasını
çekmiyorum geleceğin,
Hiç
düşünmüyorum bile geçmişi,
Bugünü
yaşıyorum.
Ben
bugün doğdum.
Gün
bitene kadar yaşayıp güneşle yeniden doğacağım…
Yağmur
Bana
yağmuru anlat,
Yağmuru
anlat güzelim.
Gözlerinden
süzülen ayrılık yaşlarına,
Karışan
yağmuru anlat…
Doğanın
Sevinçleri
Defterimin
arasında kurumuş gül yaprağı
Kan
damlacığım, kokun aşkım…
Nergis,
Beyaz
gelinlik, kokun saflık…
Ve
kadeh kaldırmışız seninle,
Öpüşen
menekşe, sevişen iğde çiçekleri…
Doğanın
sevinçleri, çocukları, kır çiçekleri…
Kasımpatı,
papatya beyaz bulut,
Renk
cümbüşü, nar çiçeğim, limon çiçeğim,
Sümbülüm,
leylağım...
Baharda
vadim yeşil, çiçekler gök kuşağım.
Çiçek
çiçek tarlalar
Ağaçlar
badem çiçeği, mercan salkım
Salkım
saçak fındık gülüm, sarmaşığım
Çiçekler;
doğanın sevinçleri,
Güzelliğin
can bulmuş halleri.
Gonca
Çiçeğim
Seni
sevdim çiçek dünyasından,
Sen
en güzel gonca,
İçimdeki
eşsiz,
Bozkırımı
cennete çeviren çiçek.
Seni
özlüyorum yalnız gecelerde,
Kar yağıyor
gecenin içinde sensizliğime,
Ayrılık
acı,
Sensizliğin
her anı hasret, zehir.
Sen
bir ucundan ben bir ucundan,
Yürüdük
geldik, yürüdük geldik şu küçük dünyanın,
Ve
buluştuk sevginin odağında.
Sen aşkı
bilmiyordun,
Ben
sensizliği.
Yürüdük
gittik, yürüdük gittik aşkın girdabına,
Orada
sevgimiz sonsuz ve eşsiz.
Yalnızım
Yalnızım,
yalnız.
Odamda
tek başına.
Başucumda
saat akar durur,
Tiktak,
tiktak, tiktak…
Bir
bağ kurarız birbirimizle,
Yalnızlığın
dünyasında,
Saat
ve ben tek başıma…
Sabır
Taşı
Musluktan
su damlaları düşüyor:
Ya
sabır, ya sabır…
Bitsin
artık bu hasret.
“Sabır
taşına kurban olduğum” derler bizim oralarda.
Ya
sabır, ya sabır…
Tren
Sesi
Tren
sesi, hasretlik, ayrılık, hüzün…
Yolum
uzun uzun.
Tak
beni peşine,
Götür
beni buralardan
Yol
al günlere, gecelere,
Varayım
sevdiğime…
Sekizinci
Gün
Sekizinci
gün, ölüm gibi sessiz,
Senden
ayrı sensiz.
Sen
kar fırtınasına,
Ben
tel çitlere hapis…
Ilgaz’a
Çıkarken
Uykusuz
bir gecenin ertesi
Pırıl
pırıl güneşin altında yola çıktığım bir gündü
Yeşil
tarlalarda vişneçürüğü meyve fidanları
Yağmurda
ıslanan pembemsi yaprakların şırıldadığı bir gündü
Yollarda
kiraz şarkısı ve kazların kanat sesleri
Çağlayanların
coşup taştığı bir gündü
Ruhumun
delicesine estiği bir gündü
Çamların
altında altunî yaprakların savrulduğu bir gündü
Karlı
Ilgaz’ın ışıl ışıl parıldadığı bir gündü
Yeşille
pembenin seviştiği bir gündü
Bulutları
avcuma aldığım bir gündü
Sevgilinin
kendini doğaya bıraktığı bir gündü
Bakır
cevherinin toprağı kızıla boyadığı bir gündü
Yamaçlardaki
ahşap evlerin beni büyülediği bir gündü
Alabalık
ziyafeti çektiğim bir gündü
Uzun
yolculuğun sonunda akşam vakti
Ilgaz’ın
alev alev tutuştuğu bir gündü
Güneşle
hilalin göz kırpışıp cilveleştiği bir gündü
Ilgaz’a
karşı tavşankanı çay demleyip içtiğimiz bir gündü
İçime
sinen reçine, toprak kokusuyla,
Öyle
güzel, öyle mutlu bir gündü…
Memleketim
Çamdüzü
reçine kokar,
Taşucu
yosun,
Evimin
yolu ise yasemin, hanımeli, özlem…
Limon
Çiçeği
Avucumda
topladığım limon çiçeği
Bahar
kokusu, rengi bir başka
Limonun
yaprakları damar damar öylesine güzel
İstemsizce
acı da olsa tadına bakıyorsun
Ekşi
de olsa körpe meyvesini ısırıyorsun
Gölgesinde
huzur bulup kestiriyorsun
Rengi,
kokusuyla kendinden geçiyorsun
En
Büyük Borcum
Saçımdaki
bir beyaz tel;
Bir
daha, bir daha…
Alnımdaki
bir küçük çizgi;
Bir
daha, bir daha…
Titreyen
ellerim,
Siz
bana ne çok şey öğrettiniz…
Gülmeyi,
ağlamayı,
Ayrılığı,
kavuşmayı,
Mutluluğu,
mutsuzluğu,
Mücadeleyi,
savaşmayı,
En
önemlisi tecrübenin değerini…
EBEMKUŞAĞI
SERİSİ
Alev
Parlak
bir beyazla doğuyor,
Gecenin
karanlığında yatan aydan daha parlak.
Kıvrım
kıvrım süzülerek sarı başlıyor,
Anaforun
döngüsünde sarının bütün tonları.
Kırmızı,
alev alev tutuşmuş.
Yeşil
tütüyor, mavi tütüyor.
Kendini
rüzgâra bırakmış renkler birbirine dolanıyor.
Siyah
yedi rengin tonlarını içine çekiyor,
Ejderha
misali rüzgârda dans ederek yanıyor.
Kıvılcımlar
o sele kapılıyor,
Siyah,
sis olup göğe yükseliyor
Ve
saydamlaşarak sonsuzluğun mavisinde kaybolup eriyor.
Sarı
Sarı
içtim, sarı yedim,
Sarı
yaşadım, sarı öleceğim,
Sarı
ektim, sarı biçtim…
Ay
sarı, güneş sarı
Yaprak
sarı,
Hülyalar
sarı
Gül
sarısı: Ayrılık…
Umut,
kanarya sarısı
Bereket,
başak sarısı
Altın,
sevincin sarısı
Sonsuzluk,
bozkır sarısı
Sen
yüzüne vurulduğum,
Sen
canımın içi,
Sen
sarı özlemimsin…
Sen
sarı ışığımsın…
Kırmızı
Ölesiye
öptüğüm
Dudakların
kırmızı
Rüzgârda
raks eden eteğin
Çingene
kırmızısı
Şiir
defterimin kabı kırmızı
Seni
düşündüğüm, seni yazdığım
Uykusuz
gecelerde
Kırmızı
aşığım
Akşam
vaktinde güneş göğü kandırmış
Gök
kırmızı
Sana
kaynayan kanım kırmızı
Allım
kırmızı, canım kırmızı
Sana
bir tek kırmızı gül
İlan-ı
aşk…
Aşkım
kıpkırmızı.
Yeşil
Dershanenin
penceresinden bozkır ayazı
Ve
kumruların sesleri
Doğanın
ışığı yüzüme vuruyor
Işığın
yansımasında yeşilin tonları
Sırtım
yeşil
Dizelerim
yeşilmişik
Yeşil
umutlarla yeşil yeşil…
Ranzama
uzanmışım, gözlerim tavanda
Rüzgârın
her esintisinde tavanda yeşilin tonları oynaşıyor
Koğuşun
camına çamların yeşili vuruyor.
Reçine
kokuları içime siniyor
Ve
çatıyı yuva yapmış güvercinlerin kanat sesleri
Yeşil
yeşil uzanmışım
Yeşil
çimenler ve çiçekler
Uzanıp
gidiyor yeşil hayallere
Yeşil
dünyalara…
Mavi
Gök
mavi,
Umut
gök mavi,
Sonsuzluğun
ardındaki boşluk mavi…
Yüzüğümdeki
taş mavi
Yosun
kokar, deniz mavi
Rüzgârın
sevgilisi gök mavi
Kıyıya
vuran köpük köpük dalga mavi
Gece
karanlık mavi
Yalnızlık
koyu mavi
Mavi
yola çıktım
Kadehimdeki
içki mavi
Gözlüğümün
ardı mavi
İçim
mavi, dışım mavi
Nazar
boncuğum mavi
Mavi
dünyam
Morcivertten
laciverte tonlar mavi
Maviyle
yazılan dizelerde
Şiir
mavi, ozan mavimsi
Mavi
âlem
Ressamın
fırçasında başka,
Doğanın
elinde başka mavi
Kahve
Kahve
çalımım,
Kahve
çekerim, kahve kokarım.
Ayağımdaki
çamur:
Toprak
kahve
Seni
nasıl kırsam
Kahve
zincirim
Nasıl
atıp kurtulsam
Kahve
yüküm
Kahve
kahve bakışlım
Kahve,
isyan…
Kahve,
yakarış…
Her
şey sana mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder