Parlak bir beyazla doğuyor, Gecenin karanlığında yatan aydan daha parlak. Kıvrım kıvrım süzülerek sarı başlıyor, Anaforun döngüsünde sarının bütün tonları. Kırmızı, alev alev tutuşmuş. Yeşil tütüyor, mavi tütüyor. Kendini rüzgâra bırakmış renkler birbirine dolanıyor. Siyah yedi rengin tonlarını içine çekiyor, Ejderha misali rüzgârda dans ederek yanıyor. Kıvılcımlar o sele kapılıyor, Siyah, sis olup göğe yükseliyor Ve saydamlaşarak sonsuzluğun mavisinde kaybolup eriyor.
"En iyi başkan, karakter sahibi kimselerin, yönetiminden dolayı rahat ettiği, karaktersizlerin ise korku içinde yaşadıkları kimsedir. Kötü başkan ise bunun aksinedir; iyi karakterli insanlar korkulu bir hayat içinde bulunurlarken, kötüler ise istedikleri gibi yaşarlar." "Zulümle zafer elde edilemez. Zorla nefes alan kimseden hayat ümit edilemez."
Üstümüzde bir ağ vardı... Altında ayrı bir dünyadaydık çelişkide. Dışarıya çıkınca uzaktaydı tan... Ve o ağın altında gölgedeydik. Dünya bize yabancıydı, uzaktı... Çelik kafesli çubuklarla gerilmişti ağımız; Ağın altında bir araçtaydık. Esince rüzgar batıdan, Sallanıyordu üzerimizde büyük örgü, Ninni gibi geliyordu günbatısının şarkısı, Sanki bir sandalın içindeydik karada. Gece soğuktu, yakıcıydı güneş ve toz. Ağımıza takılıyordu gündüz: Güneş, gece: Mehtap, Işığı dalga dalga oynaşıyordu yüzümüzde... Ve türkü söylüyordu Yusuf: "Özleminle yandım, hey!..."