15 Aralık 2022 Perşembe

Kral ve Göz Koyduğu Kadının Kocası Demirci

Ülkenin birinde Zalim bir Kral varmış. Bu zalim kral halkına çok zulüm eder, onları çok çalıştırır ve ellerinde avuçlarında ne var ne yoksa alır, her şeyi ama her şeyi kendisine istermiş. 

Halk ne yapacağını şaşırmış, ''Bu işin sonu ne olacak, ne zaman bitecek'' diye düşünüyormuş.

Bu zalim kral bir gün çarşıda teftiş gezisi yaparken çok güzel bir kadın görmüş ve adamlarına emretmiş : "Kimmiş araştırın bakalım!"

Kısa süre sonra Vezir, Kral'ın yanına sokularak: "Efendim, demircinin karısıymış" demiş

Kral, kadına göz koymuş ama önce demirciyi ortadan kaldırması gerekiyormuş. Bunun için de derhal bir plan yapmış ve demirciyi saraya çağırtmış..

"Yarın sabaha kadar tam bin adet çivi yapacaksın, eğer başaramazsan şafakta asılacaksın"

Bitkin halde evine dönen demirci umutsuzca başından geçenleri eşine anlatmış...

Eşi ise "Allah'tan ümidini kesme, gün doğmadan neler doğar, sabahın da bir sahibi var" demiş...

Demirci bütün gece uyumadan çivi yapmış . Ancak sabaha kadar 100 çivi bile yapamamış.

Gün ağarırken askerler gelmiş... Demirci korku içinde kapıyı açmış...

Askerler 'yaptığın çivileri hemen bize ver' diye bağırmışlar..

Demircinin dilinden usulca "Ama ben 1000 çiviyi tamamlayamadım" cümlesi dökülmüş

Askerlerin başındaki komutan, "Olsun'' demiş, ''kaç tane yaptıysan getir hemen, kral öldü tabutunu çakacağız..."

3 Aralık 2022 Cumartesi

Temiz Zağar Bulmak Çok mu Zor?


Meşrutiyet Meclisi’nde Ahmed Ağa adında bir Malatya mebusu varmış. O zat İttihat ve Terakki Partisinden milletvekili seçildiği halde Meclis’te yemin merasimi dışında hiçbir söz söylemiş değilmiş. Talat Paşa, O’nun gizli bir muhalif olabileceğini düşüncesiyle hasbihalde bulunmak üzere meclisin kafeteryasında O’nunla bir görüşme teklifinde bulunmuş. Burada kendisine:

“Ahmed Ağa”, demiş. “Senin ağzını açıp bir şey söylediğin yoktur. Memleket meseleleri hakkında elbet senin de düşüncelerin vardır. Bunları öğrenmek isterim.”

Ahmed Ağa, itiraz yollu olarak

”Paşa!” demiş. “Ben çobanım. Memlekette çift çubuk, sürü sahibi bir ağayım. Memleket meselelerinden bir şey anlamam.”

Talat Paşa itirazla:

“Hayır! Sen sen memleket meseleleri hakkında fikir sahibi olmasaydın bizim arkadaşlarımız oradan seni namzed gösterip seçtirmezlerdi. Bak görüyorsun biz devlette suiistimalleri önleyemiyoruz. En güvendiğimiz adamların iş başına gelince şahsi menfaat peşinde koştuklarını görüyoruz. Bunu önlemenin çaresi nedir?”

Ahmed Ağa bir şey söylemek mecburiyetinde olduğunu anlayarak:

“Bak paşa hazretleri. Bunu önlemenin bir çaresi vardır. Ama sana söylesem, bunu yapamazsın”demiş. Talat Paşa’nın ısrarı üzerine de:

“O zaman ben yaşadığım hadiselerden elde ettiğim bir tecrübeyi size nakledeyim. Takdir sizindir” diyerek şunları söylemiş:

“-Ben hayata çoban olarak başladım. Yıllarca çalışıp çırpınarak büyük bir koyun sürüsü meydana getirdim. Nihayet, gördüğünüz gibi yaşlandım. Bütün işleri çocuklarıma devrederek işten çekildim. Aradan iki üç gün geçti. Çocuklarım yanıma gelerek:

“Baba. Sen hiç kurda koyun kaptırır mıydın?” diye sordular.

“Hayır” dedim. Zira bizim sürü dağın yamacında mahfuz bir yerde gecelerdi. Onlar her gece kurda bir iki koyun kaptırdıklarını söylediler. Kendilerine:

“Sürüde değişiklik yaptınız mı?” diye sordum. Dediler ki;

“Sen tecrübeli bir insansın. Bu sürüyü dört zağarla(çoban köpeği) koruyordun. Biz bunu kafi görmeyerek dört yeni zağar daha aldık. Buna rağmen her akşam bir veya iki koyunu kurda kaptırıyoruz.”

Onlara dedim ki;

“Bu aldığınız yeni zağarları gece boyunca gözetleyin. Bakalım ne göreceksiniz.”

Ertesi gün gelip anlattılar;

Gece yarısına doğru vadiye bir kurt gelip ulumaya başlamış. Yeni zağarlardan biri sürüdeki yerini terk ederek vadiye inmiş. O dişi bir kurtmuş. Bizim zağar onunla oynaşmaya başlamış. Kurtlar iki taneymiş. Erkeği, o zağarın boş bıraktığı kısımdan sürüye saldırarak bir koyun yakalayıp vadiye götürmüş. Dişi kurtla işini bitiren bizim zağar yerine dönmüş.

Bu durumu öğrenince onlara dedim ki;

“Bu zağarla kurt, daha evvel bulundukları bir sürüde bu işi yapmakta olmalıdırlar. Onun kafasına sıkıp öldürün”

Böyle de yaptılar. Fakat ertesi gün yeni zağarlardan bir diğerinin aynı işi yaptığını görmüşler. Bunu öğrenince dedim ki:

“Yeni aldığınız zağarların hepsinin kafasına sıkın ve gözetlemeye devam edin.”

Bunu da yaptılar. Fakat yine de kurda koyun kaptırmaktan kurtulamadılar. O zaman anladım ki, geldiği yerde bu işi yapan yeni zağarlar bizimkilere de bu işi öğretmişler, onlara da bu hastalığı bulaştırmışlar.

Onlara dedim ki;

“Bizim zağarların da bu işi öğrendiği anlaşılıyor. Dört tane, hiçbir sürüde kullanılmamış yeni zağar bulun. Bunlar bizimkilerle bir araya gelmeden, bizimkilerin hepsini öldürün ve sürüyü onlara teslim edin. Bu suretle kurda koyun kaptırmaktan kurtulduk. Zannımca, memleket idaresinin de bir sürü idaresinden farkı yoktur. Ben yaşadığım bu tecrübeden bunu anladım. Takdir sizindir.”

Bu olayı hayretle dinleyen Talat Paşa O’na demiş ki

“Benim merak edip seni konuşturduğum gibi, Padişah da seninle görüşmek isterse bu bana anlattığın hikayeyi sakın O’na anlatma!..”

***

Dört tane, hiçbir sürüde kullanılmamış zağar bulmak çok mu zor?

6 Eylül 2022 Salı

Yılanın Öcü Kendi Sonu

   

      Mustafa Necati Sepetçioğlu'nun bir hikayesinde geçen yılan ve törpü meseli farklı farklı halk arasında anlatılmaktadır.

     Bir gün, bir yılan, bir marangozun dükkanına girer. Yiyecek bir şeyler aranırken marangoz onu görür ve elindeki testereyi yılana fırlatır. Testere yılanı öldürmez ama kuyruğunu kopartır. Yılan can havliyle bir delikten kaçar. Acısı ile marangoza olan kinini büyütür ve öcünü almak için korkusunu yenerek tekrar dükkana girer. Ancak marangoz ortalıkta yoktur tam geriye dönecekken yerde bir testere görür. Madem marangozdan öcümü alamadım bundan öcümü alayım diyerek testereye sarılır. Testereye sarılmasını sıkıştırdıkça kan gelir. Öfkesinden kendi acısını duymadığı için kanı kendi kanı değil de testerenin kanı olarak düşünür. Testereyi daha fazla sıkar. Hınçla sıktıkça daha fazla kan gelir ve bir süre sonra yılan kendini kaybeder, ölür.


5 Ağustos 2022 Cuma

Bu Devirde Okumak Başa Bela

İkisi de aç olan bir Aslan’la bir Tilki birlikte ava çıkmış.

Çayırlıkta sakin sakin otlayan bir eşek görmüşler.

 Tam dişlerine göre!

Aslan baş tarafına geçmiş, tilki arka tarafına… Bunun üzerine otlamaya biraz ara veren eşek:

- Anladım beyler, demiş, beni yiyeceksiniz. Ama beni yerseniz Padişah’la başınız derde girer.

- Niyeymiş o? diye sormuş Aslan.

- Ben “Padişah’tan Fermanlı Eşek”im de ondan.

- Hadi canım, demiş Aslan. Hani ferman’ın nerde?

- Arka sağ ayağımın altındaki nal’a kazılı vaziyette, demiş eşek.

Aslan uzaktan Tilki’ye işaret ederek:

- Okuyuver lan şunu, demiş, bakalım doğru muymuş?

Tilki uyanık:

- Valla benim okumam yazmam yok! demiş.

- İyi lan, iyi! demiş Aslan öfkeyle, çekil kenara, ben kendim okurum…

Tabii Aslan, eşeğin arka ayağındaki fermanı okumaya çalışırken, eşek öyle bir tekme patlatmış ki Aslan 10 m ileriye düşmüş bütün kemikleri kırılasıya bir şekilde perişan halde kıvranıyor.

Eşekle tek başına baş edemeyeceğini bilen Tilki hızla uzaklaşırken kendi kendine söyleniyormuş:

- Ulan bu devirde okumak da başa belâ...

19 Temmuz 2022 Salı

Cennet ve Cehennem

Bir Samuray, Zen üstadı Hakuin’ in karşısına dikilip şu soruyu sordu:

“Gerçekten de cennet ve cehennem var mıdır?”

Üstad: "Kimsiniz?"

“Bir samurayım.”

“Sen mi?” diye dudak büktü Hakuin , “Kendine baksana bir... Hangi efendi senden doğru dürüst hizmet umabilir? Daha ziyade dilenciyi andırıyorsun!”

Sinirden kıpkırmızı kesilen samuray kılıcını çekti.

Hakuin susmak bilmiyordu: “Vay! Kılıcı da varmış! Ama o kadar beceriksize benziyorsun ki nasıl olsa kafamı kesemezsin!”

Kanı beynine sıçrayan samuray kılıcını kaldırdı.

Ustaya vurmaya hazırdı. O anda Hakuin sakince, "işte cehennemin kapıları böyle açılır” dedi.

Üstadın serinkanlı tavrına şaşıran samuray kılıcını kınına soktu ve saygıyla eğildi.

Üstad sözünü şöyle bitirdi: “Cennetin kapıları da böyle açılır.”

29 Mayıs 2022 Pazar

Cinsine Çeker




     Vaktin birinde bir Padişah’a çok güzel bir tavus kuşu hediye etmişler. Demişler ki efendim bu tavus kuşunun eşi benzeri dünyada yok, çok cins bir hayvandır. Şöyle meziyeti var, böyle meziyeti var. Öve öve bitirememişler kuşu. Neyse Padişah hediyeyi kabul etmiş. Demiş ki vezirine nasıl buldun bakalım tavus kuşumu.

Vezir bu tavus kuşunun bir kusuru var efendim deyince Padişah hiddetlenmiş: Nedir bakalım benim eşi benzeri olmayan tavus kuşumun kusuru?

Vezir: ‘’ Efendim önce siz bunu size hediye edene sorun sonra söyleyeyim.’’ deyince Padişah çok merak etmiş. Tavus kuşunu hediye edeni çağırtıp kuşun kusurunu sormuş. İlk önce kuşun hiçbir kusuru olmadığını söyleyen adam, kellesinin Padişah tarafından alınacağını anlayınca gerçeği itiraf etmiş: — Efendim bu tavus kuşu yumurtadayken anası öldü biz de onu bir kaza kuluçkaya yatırdık ama bunun zarafeti ve güzelliğini gölgelemez.

Adamı yollayan Padişah, Vezir’i çağırtır ve tavus kuşundaki kusurun ne olduğunu ve bunu nereden anladığını sorar. Vezir: — Efendim tavus kuşu alımlı hayvandır kasılır yürür. Suyu bile iki saatte içer çalım satmaktan. Ama bu tavus kuşu, su içerken kaz gibi boynunu uzatıyordu.

Aferin demiş Padişah ve emir vermiş: Vezirimin yemeğini bir tas artırın.

Aradan bir zaman geçtikten sonra Padişah’a muhteşem bir at hediye etmişler ki öve öve bitirememişler. Bu atı dünyada geçecek at olmadığını, şaha kalktı mı herkesi kendisine hayran bıraktığını, iki günlük mesafeyi birkaç saatte koştuğunu duyan Padişah büyük bir heyecanla hediyeyi kabul etmiş. Vezirini hemen çağırtıp muhteşem atını sormuş. Vezir beğenmediğini söyleyince padişah tekrar hiddetlenip bunda ne kusur bulduğunu sorunca Vezir daha önce olduğu gibi bunu Padişah’tan atı hediye edene sormasını ister. Tavus kuşu meselesinde haklı çıkan Vezir’ine güvenen Padişah atı hediye edeni çağırtır. Atın sahibi de aynı tavus kuşunun sahibi gibi kellenin gideceğini anlayınca başlar anlatmaya

— Bu atın anası, babası ataları hepsi soyludur amma velâkin bu at daha tayken anası öldü bunu bir inek emzirdi. Tek kusuru bu Efendi’miz.

Padişah Vezir’in cevabını çok merak ettiği için hemen adamı huzurundan kovmuş ve Vezir’i çağırtmış. Vezir huzura gelip sabırsızlıkla kendisini bekleyen Padişah’ı bekletmemek için cevabını verdi:

— Padişah’ım soylu at üzerine sinek konduğunda öyle bir silkinir ki sinekler üzerine bir daha konmaya çekinir. Fakat bu sizin at, inekler gibi kuyruğunu sallıyor.

Padişah, Vezirini tekrar takdir ediyor ve emir veriyor: Vezirimin yemeğini bir tas arttırın.

Vezir’in bunları nasıl tahmin ettiği Padişah’ın aklından bir türlü çıkmamaktadır. Veziri bir gün tekrar yanına çağırttırdı ve sordu:

— Söyle bakalım Vezir, ben nasıl bir Padişah’ım benim asil soyum sopum hakkında ne söyleyebilirsin? Vezir: ‘’ Efendim doğrusunu söylemek gerekirse siz soylu bir Padişah değilsiniz.’’ deyince, Padişah yerinden kalktı ve diğer vezirlerine, bu vezirin öldürmesini söyleyecekken merakı ağır bastı ve otururken neden böyle söylediğini sordu. Vezir padişah’tan validesi sultan hanım’la bu konuyu konuşmasını daha sonra kendisinin cevap vereceğini söyleyince Padişah hiç beklemeden valide Sultan’a gider ve kendisinin neden asil olmadığını sorar.

Valide Sultan oğluna: ‘’ Oğlum sen Beysin koca ülke senin iki dudağının arasında as dediğin asılır yaşa dediğin yaşar, sen istemezsen ülkede kuş bile uçamaz.’’

Annesinin kendisini kandırmaya çalıştığını anlayan Padişah kılıcını çeker ve annesinin üzerine yürür. Valide Sultan aman diyerek oğluna yalvarır ve gerçeği anlatır:

— Oğlum, baban sürekli savaşlardaydı ve benimle çok ilgilenmiyordu. Sarayda çok yakışıklı ve kuvvetli bir aşçıbaşı vardı, senin baban odur. Bu neyi değiştirir ki oğlum sen sonuçta Padişah’sın.

Padişah kendisini bekleyen Vezir’inin yanına gelir ve anlatmasını emreder kendisinin neden soylu olmadığını. Vezir başlar anlatmaya:

— Efendim Padişah dediğiniz ihsanda bulunurken kese kese altın verir gümüş verir fakat siz her defasında bir tas yemek veriyorsunuz. O yüzden sizde Padişahlık kumaşı yok.

Netice itibariyle katranı kaynat kaynat olmaz şeker cinsine tükürdüğüm cinsine çeker.

12 Şubat 2022 Cumartesi

Filler Nasıl Evcilleştirilir

Hindistan'da filleri evcilleştirmek için ilginç bir yöntem kullanılırmış. 

Orman zeminine, filin içine düşebileceği büyüklükte bir çukur kazılır ve üzeri dallarla örtülür. 

Yavru fil gelip dallara bastığında çukurun içine düşer. 

Fil, çukurdan çıkmaya çabalar ama başaramaz, takatsiz kalır, kurtulma ümidi kaybolur, hayatına dair müthiş bir korkuya kapılır, çaresizce bir mucize kurtuluş yolu veya ecelini beklemeye başlar. 


Fil avcıları yüzlerini de kapatan tümüyle simsiyah giysiler içinde, ellerinde sopalarla gelip fili şiddetli bir şekilde döver, yara bere içinde bırakırlar.

Hayvan, yediği sopaların ve yaralarının verdiği acıdan ve çukura düşmesi nedeniyle yaşadığı korkudan dolayı, hayatında görmediği bir bunalım ve ruhi çöküntü yaşar, birkaç saat içinde... 


Sonra aynı avcılar, ağaçların arkasına gider ve üzerlerindeki siyah elbiseleri tümüyle çıkarıp, baştan aşağı beyaz elbiselerle ve ellerinde çeşit çeşit yiyecek ve meyve sepetleriyle geri gelirler. 

File şefkatle yaklaşır, onu besler, yaralarına pansuman yapar, okşayıp sever, güzel sözler söyler ve onu düştüğü çukurdan çıkarırlar. 


Fil, bu beyaz giysili kurtarıcılarının kendisine gösterdiği karşılıksız sevgi ve ilgiden dolayı o kadar minnettar kalır ki o andan itibaren ömür boyu onların gönüllü kölesi olur, her istediklerini yapar ve asla sözlerinden çıkmaz. 


Onların kendisini az önce tuzağa düşüren, bunalıma sürükleyen ve döven siyah giysili adamlar olabileceği aklına dahi gelmez..✔

Nur Yüzlü İhtiyar Kuyumcuda

Nur yüzlü ihtiyar bir adam şeyh edasıyle kuyumcuya girdi.  Kuyumcu saygıyla karşıladı. İhtiyar dedi ki: -Ben senin sevabınım..! Kuyumcu güld...