22 Aralık 2021 Çarşamba

Yeriniz mi Dar?

Padişahın en az 3 çocuk yapın talimatına uyan garibim, Nasrettin Hocaya gelerek, "Hocam, 3 çocuk, hanım ve ben tek odalı evde çok sıkıntıdayız, bize bir çare." der.

Hoca biraz düşünür ve "Bu gece keçiyi de odaya alın." der.

Sabah, garibim hocaya gelir ve "Hocam sıkıntı arttı." der.

Hoca; "Bu gece eşeği de odaya alın." der.

Sabah garibim öfkeyle hocaya "Hocam, odada sıkıştık, çok zordayız." der.

Hoca, "Hele bir de ineği odaya alın." der.

Ertesi sabah garibim seçmen burnundan soluyarak hocanın karşısına dikilir ve "Hoca, yeter. Senden akıl istedik, tamamen sıkıntıya girdik, sana akıl soranın..." dediği anda hoca,

"Bu gece keçiyi dışarı çıkar." der.

Sabah garibim hocaya "Hocam,allah senden razı olsun. Bugece biraz rahatladık." der.

Hoca, "Bu gece de eşeği dışarı çıkar." der. 

Garibim, sabah hocaya "Daha da rahatladım" der.

Hoca, "Bu gece de ineği dışarı çıkar." der.

Sabah hocanın karşında garibim "Hocam, allah sizden razı olsun. Bizleri rahat bir yaşama kavuşturdunuz," diyerek elini öper ve hep hocayı över. Tıpkı birilerinin halay çekmesi gibi...

4 Aralık 2021 Cumartesi

Köyün Yasası

 😄😄

Genç avukat yaban kazı avı zamanı çevre köyün dağlarına doğru çıkar.

Tecrübeli de olduğundan sürünün ilk geçişinde bir kazı vurur ve kaz döne döne ilerideki araziye düşüverir...

Araziye doğru ilerleyip kazı almaya koyulduğunda karşısına bir yaşlı köylü çıkar.


Köylü avukata "ne yapıyorsun benim arazimde?" diye sorunca, avukat:

─ Şu yaban kazını vurdum da, onu almaya çalışıyorum. 

Yaşlı köylü:

─ Arazi benim olduğuna göre bu kuş da benim sayılır.

Avukat şaşkın ama kendinden emin şekilde:

─ Öyle değil bey amca. Teamüllere göre benimdir. Paramı da rüzgara kaptırıp arazine düşürebilirdim. Hem ben yasaları da biliyorum, avukatım.


Köylü ısrar edince de "beni uğraştırma bey amca, mahkeme masrafı falan da der çiftliğine de elinden alırım bak" der. 

Yaşlı köylü güler:

─ Yasalar senin orda. Biz buralarda böyle mevzuları ‘üç tekme’ kuralıyla çözeriz. 

Avukat gülümseyerek "nedir o üç tekme kuralı?" diye sorar. 

Yaşlı köylü:

─ Önce biri ötekine 3 tekme vurur, sonra öteki... Sonra yene ilki… Biri pes edene kadar devam eder. Pes eden kaybeder.


Avukat genç, çevik.. Köylü 70 yaşında ihtiyar. İçinden “ben bunu haklarım" diye düşünmüş ve "iyi hadi kabul" demiş.


"Burası benim arazim olduğuna göre ilk vurma hakkı bende" demiş yaşlı köylü. İlk tekmeyi avukatın kasıklarına atmış... “Aığğğ” diye öne doğru çökmüş avukat.



İkinci tekmeyi midesinin ortasına indirmiş ki avukat kusar gibi “ouğğğ” diye bağırıp elleriyle karnını tutup dizlerinin üstüne çökmüş.

Yaşlı köylü üçüncü tekmeyi de tam kıçının ortasına yerleştirip öne doğru ağzının üzerine düşürmüş avukatı.

Önde de köylünün az evvel koyduğu ıslak tezek varmış ve avukatın suratına ve ağzıma gelmiş. 


Avukat zor da olsa yerden yavaşça doğrulmuş ve bir taraftan koluyla ağzına giren pislikleri temizlemeye çalışırken "sıra bende" demiş... 


Yaşlı köylü gülmüş:

─ Pes ediyorum. Bir kuş için dövüşmeye değmez.

25 Kasım 2021 Perşembe

Kuyruğu Kesik Tilkiler

 


Tilkinin kuyruğu kayaya sıkışmış ve kurtulmak için kuyruğunu kesmek zorunda kalmış.

Daha sonra bir başka tilki onu gördüğünde

Kuyruğunu neden kestin diye sormuş.

Kuyruğu kesik olan;

Böyle kendimi çok mutlu hissediyorum şimdi o kadar mutluyum ki adeta sevincimden havalara uçuyorum demiş.

Bunun üzerine diğer tilki de kuyruğunu kesmiş.

Fakat mutluluk yerine şiddetli bir acı çekmiş.

Hemen tilkiye gelip; Neden bana yalan söyledin çok canım acıdı demiş.

Tilki; Eğer acı çektiğini diğer tilkilere söylersen onlar asla kuyruğunu kesmez ve bizimle dalga geçerler demiş.

Bu iki tilki diğer tilkilere yaşadıkları mutluluğu anlatmışlar.

Böylece tilkilerin çoğu kuyruklarını kesmişler.

Çoğunluk onlara geçince bu seferde kuyruğu olanlarla dalga geçip onlara eziyet etmeye başlamışlar.

İşte böyle:

Önce toplumu bozup farklılaştırırız, sonrada toplumu birbirine düşman ederiz...


Kıssadan hisse;

SONUÇ: Bir toplumda bozulmalar artınca bozuk insanlar iyi insanları ayıplarlar ve dalga geçerler.

27 Ekim 2021 Çarşamba

Çatlak Testi

 


Çin'de bir adam, her gün boynuna dayadığı kalın sopanın iki ucuna astığı

testilerle dereden su taşırmış evine.. 

Bu testilerden birinin yan kısmında çatlak varmış... 

Diğeri ise hiç kusursuz ve

çatlaksızmış; ve her seferinde bu kusursuz testi adamın doldurduğu suyun

tümünü taşır, ulaştırırmış eve....

Ama her zaman boynunda taşıdığı testilerden

çatlak olanı eve yarım; diğeri dolu olarak varırmış iki sene her gün bu

şekilde geçmiş. 

Adam her iki testiyi suyla doldururmuş ama evine vardığında

sadece 1,5 testi su kalırmış...

Tabi ki kusursuz, çatlaksız testi vazifesini

mükemmel yaptığı için çok gururlanıyormuş. 

Fakat zavallı çatlak olan

kusurlu testi, çok utanıyormuş. 

Doldurulan suyun sadece yarısını eve

ulaştırabildiği için de çok üzülüyormuş. 

İki yılın sonunda bir gün,

görevini yapamadığını düşünen çatlak testi, ırmak kenarında adama şöyle

demiş:

'Kendimden utanıyorum. 

Şu yanımdaki çatlak nedeniyle, sular eve gidene kadar

akıp gidiyor..' 

Adam gülümseyerek dönmüş testiye; 'Göremedin mi? Yolun

senin tarafında olan kısmı çiçeklerle dolu.

Fakat kusursuz testinin tarafında hiç yok...

Çünkü ben başından beri senin

kusurunu, çatlaklığını biliyordum...

Senin tarafına çiçek tohumları ektim.. 

Ve

her gün o yolda ben su taşırken, sen onları suladın.. 

2 senedir o güzel

çiçekleri toplayıp, masamı süslüyorum. 

Sen kusursuz olsaydın, o çatlağın

olmasaydı evime böyle güzellik ve zarafet veremeyecektim' diye cevap vermiş.

Aslında hepimiz birer çatlak testiyiz Her birimizin kendine has kusurları

vardır. Fakat sahip olduğumuz bu kusurlar ve çatlaklardır hayatlarımızı

ilginç yapan, mükafatlandıran, renklendiren..

Etrafımızdaki her kişiyi, oldukları gibi kabullenin.. Onlardaki kusurları

değil, içlerindeki güzellikleri görün...

24 Eylül 2021 Cuma

Yamyam Fare

Eskiden fareleri yok etmek için İngiliz gemilerinde uygulanan bir metottur. Bir tane fareyi canlı olarak yakalayıp boş bir tenekeye koyarlar ve günlerce aç bırakırlar. Sonra bir gün yakaladıkları küçük bir fareyi bu farenin yanına koyarlar. Günlerce aç kalmış olan fare yeni koyulan fareyi yer. Sonra bir daha bir daha derken yamyam bir fare elde ederler.

Bu fare artık iyice de semirmiş ve kuvvetlenmiş olur. Sonra bu fareyi geminin içine salarlar, şimdi ortada tebdil kıyafet gezen güçlü kuvvetli bir yamyam fare vardır ve bu fare rahatlıkla diğer farelerin yanına sokulur ve yakaladığını yer. Böylece gemi farelerden temizlenir.

Bir nesli yok etmek için uyguladıkları bu metodu, şimdi içimize eğitilmiş, semirmiş, beyni yıkanmış, yamyam fareler sokularak, bizi de yok etmek için kullanıyorlar. Şimdi aramızdaki bu yamyam farelere dikkat.

4 Eylül 2021 Cumartesi

Asluhû Nesluhû (Aslı Neyse Nesli de Odur)

 


Birgün sultan, bahçıvanınin yanına uğrayıp, kendisine hediye edilen tayı sorar. 

-Bahçıvan efendi! Nasıl bizim tay?

-Asluhû nesluhû(aslı neyse nesli de odur), sultanım.

-Nesi var ki?

-Sultanım, asil bir tayın sırtına sinek böcek konduğunda bunları kuyruğuyla kovalar; ancak bizim tay, adeta bir inek gibi kafasını çevirip ağzıyla sinekleri kovalıyor.

Sultan, bunun nedenini öğrenmek için tayı hediye eden adamı çağırtır ve tayın bu davranışının sebebi hakkında bilgi ister. 

Tayı hediye eden adam der ki:

-Sultanım, bizim tay doğduktan hemen sonra annesi öldüğü için onu, ineğe emzirttik.

Böylece meselenin sırrı çözülmüş olur ve sultan adamlarına emreder: 

"Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!"

Başka bir zaman sultana, güzel görünüşlü iri bir hindi hediye edilir. 

Bir müddet sonra sultan bahçıvanın yanına varır ve hindiyi sorar.

-Asluhû nesluhû, sultanım.

-Bahçıvan efendi, bunun neyi var?

-Sultanım, asil olan bir hindi öteceği zaman kabarır, ibiği masmavi olunca başlar ötmeğe. 

Bizim hindi iyice kabarıyor, ibiği masmavi olup tam öteceği zaman kafasını suya daldırıyor. Galiba bunun da soyunda bir bozukluk var.

Sultan, işin aslını öğrenmek için hindiyi hediye eden kişiyi çağırtır. 

O kişi, hindinin yumurtasını ördeğin altına koyduklarını ve hindinin, ördek yavrularıyla birlikte büyüdüğünü anlatır. Bu meselenin de sırrı böylece anlaşılmış olur. 

Ve padişah emreder: 

"Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek."

Sultan, güzel bir günün sabahında bahçede yalnız başına dolaşırken bahçıvan gözüne ilişir ve ona doğru yaklaşarak;

-Bahçıvan efendi, bende de bir sıkıntı var mı? der.

-Asluhû nesluhû, efendim.

-Bende de mi? der ve hemen son demlerini yaşayan annesine koşar.

-Anacığım, inan sana kırılıp küsmem, kızmam da. 

Bende bir sıkıntı var mı?

Annesi durur, sıkıla sıkıla başlar anlatmaya:

-Oğul, babanla evlendiğimizde baban çok yaşlıydı, ben daha 15-16 yaşlarında genç, güzel bir kızdım. Gençliğimin duygularına kapılıp bir hata ettim. Sen bizim sarayın aşçısının oğlusun.

Hakikati öğrenen sultan, bahçıvana seslenir:

-Ey olayların perde arkasından bizlere sırlar sunan değerli insan! 

Tay ve hindinin durumlarına vakıf oldun, anladık ta, Benim durumumu nasıl anladın? Bu nasıl bir bilgeliktir? Söyle bakalım Bana.

-Ey yüce Sultan, bunu anlamaktan daha kolay ne var? 

Benim bildiğim sultanlar, ödül verirken "verin bir kese altın!" der. Sen ise, "verin fazladan bir kap yemek!" diyorsun. Sultan adamlarına seslenir: 

-Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!


Asalet önemlidir. Nesiller aslına çeker. "Asil azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, onun da aslı ayrandır” demiş atalarımız. Sultan için “Otu çek köküne bak” sözü cuk oturursa da, diğer örnekler için eğitimin önemine işaret etmek gerekir. Ancak, “Soysuza silah vermişler, çekip babasını vurmuş” sözü de boşuna söylenmemiştir. Özetle, "it eniğinden kurt olmaz...

26 Ağustos 2021 Perşembe

Etli, Otlu, Sütlü Bulgur

Babam okulda hademeydi.

Annem çamaşıra giderdi, onun bunun çamaşırına.. 

Önüne dağ gibi çamaşır yığarlardı, karşılığı bir lira..


Deterjan yok o zamanlar, küllü su vardı, küllü su elini parçalardı, akşam bir lirayla mutlu mutlu gelirdi. 


O yoksulluk içinde annemin üç çeşit yemeği vardı, etli bulgur, otlu bulgur, sütlü bulgur..


Etli bulgur dediğim, et yok, annem ekmeğin kabuğunu kuyruk yağında kızartırdı, bulgur içine dizerdi,

Alllahhh, oldu sana etli bulgur, çatır çutur yerdik. 


Seyhan'ın kıyısından ebegümeci toplardım, otlu bulgur olurdu.


Sütlü bulgur ise, aslında ayranlı bulgur, paramız bir kase yoğurda yeterdi, 

bir kase yoğurda bolca suyu karıştır, o ayranı yedi insanın yiyeceği bulgura karıştır, güya sütlü bulgur..


Ama dedim ya, 

sevgi öylesine çoktu ki evde, 

sevgi karnımızı doyuruyordu…


Muzaffer İzgü, anısına saygıyla.

23 Ağustos 2021 Pazartesi

Hedeften Uzaklaşma

    

   Temel ile Dursun çok büyük bir geyik avlamışlar. Geyiği birer ayağından tutup köylerine doğru kan ter içinde sürükleye sürükleye yürümeye  başlamışlar.  O sırada, lüks bir jip gelmiş ve içinden nur yüzlü, sakallı bir adam inerek bizim avcılara  akıl vermiş;

   Geyiği olduğu yerde bırakın ve baş tarafına geçin. Evet şimdi boynuzlarından tutun ve çekmeye başlayın. Öbür türlü boynuzları tırmık gibi yere saplanır ve sizi engeller. Ben de önünüzden gidip jipimle size yol açarım. Böylece çok daha kolay yürürsünüz. "

   Temel ve Dursun söylenileni yapmış. Bir müddet sonra Dursun; "Ula Temel,  pu nur yüzlü, mübarek adamı pize Allah gönderdu. Piz daha önce niye akıl edemeduk? Pöyle gerçekten çok kolay yüreyruz . "

      Temel, önce  şöyle bir arkasına bakmış ve cevaplamış Dursun'u;

     "Haklısın uşağum. Çok kolay yüreyruz da...Yalinuz kafama takılan pir şey var. Dikkat ettuysen köyden gittikçe uzaklaşayruz."

22 Ağustos 2021 Pazar

Yalnız Sekiz Dakikan Var

Hikâyede anlatılan efsaneye göre bir kadın,

bir gün kucağındaki çocuğu ile birlikte bir

mağaranın önünden geçerken içeriden gelen bir ses duyar.

 Bu ses ona : “ içeri gir ve ne istersen al, ama en önemli olanı unutma.

 Ayrıca: sen çıktıktan sonra kapının bir daha aslaç aılmayacağını da dikkate almalısın.

Ancak bu fırsatı kaçırma, ama yine de en önemli şeyi unutma” diyordu.

 Kadın mağaraya girer ve büyük bir servetle karşılaşır.

Masanın üzerindeki altın ve mücevherleri görünce şaşkına

döner ve çocuğunu yere bırakarak

hemen büyük bir hırsla masanın üzerindekileri toplamaya başlar.

 Bu sırada o esrarengiz ses yine duyulur : ” yalnız sekiz dakikan var” demektedir. Sekiz dakika çabuk geçer, kadın toplamış olduğu kıymetli taşlar ve altınlarla birlikte mağaranın dışına koşar ve kapı kendiliğinden kapanır… Bu sırada çocuğunu içerde unutmuş olduğunun farkına varır, ama kapı bir daha açılmamak üzere kapanmış bulunmaktadır.

 Zenginlik uzun sürmez, ama ümitsizlik hep yaşar.

 Aynı şey çoğu zaman bizim başımıza da gelir.

Bu dünyada yaklaşık 80 yıllık ömrümüz vardır ve

bir ses daima bize: "Sakın en önemli şeyi unutma!" der gibidir.

 Önemli olanlar manevi değerler, inançlar, dikkatli olmak, aile, dostlar ve hayattır.

 Ancak kazanç hırsı, zenginlik, maddi şeyler bizi öylesine büyüler ki, çoğu zaman en önemli şeyleri bir köşede bırakırız. Böylece zamanımızı bu tür şeylerle tüketir ve en önemli olan şeyi

“Ruhun hazinesini“ bir köşede unuturuz. Asla aklımızdan çıkarmamamız gerekir ki bu dünyadaki yaşam çok çabuk geçer ve ölüm beklenmedik bir zamanda bizi yakalar.

 Ve hayatın kapısı bizim için ebediyen kapanmış olacağından son pişmanlık bir fayda vermez.

 Çünkü biz en önemli şeyleri unutmuş durumdayız…

 Sevgi, barış, alçak gönüllülük, samimiyet…

__Alıntı__

10 Ağustos 2021 Salı

Asalet

  Bir gün sultan, bahçıvanının yanına uğrayıp, kendisine hediye edilen tayı sorar. 

- Bahçıvan efendi! Nasıl bizim tay?

- Asluhû nesluhû (aslı neyse nesli de odur), sultanım.

- Nesi var ki?

- Sultanım, asil bir tayın sırtına sinek böcek konduğunda bunları kuyruğuyla kovalar; ancak bizim tay, adeta bir inek gibi kafasını çevirip ağzıyla sinekleri kovalıyor.

Sultan, bunun nedenini öğrenmek için tayı hediye eden adamı çağırtır ve tayın bu davranışının sebebi hakkında bilgi ister. 

Tayı hediye eden adam der ki:

- Sultanım, bizim tay doğduktan hemen sonra annesi öldüğü için onu, ineğe emzirttik. Böylece meselenin sırrı çözülmüş olur ve sultan adamlarına emreder: 

"-Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!"

Başka bir zaman sultana, güzel görünüşlü iri bir hindi hediye edilir. 

Bir müddet sonra sultan bahçıvanın yanına varır ve hindiyi sorar.

- "Asluhû nesluhû, sultanım."

- "Bahçıvan efendi, bunun neyi var?"

- "Sultanım, asil olan bir hindi öteceği zaman kabarır, ibiği masmavi olunca başlar ötmeğe. Bizim hindi iyice kabarıyor, ibiği masmavi olup tam öteceği zaman kafasını suya daldırıyor. Galiba bunun da soyunda bir bozukluk var."

Sultan, işin aslını öğrenmek için hindiyi hediye eden kişiyi çağırtır. O kişi, hindinin yumurtasını ördeğin altına koyduklarını ve hindinin, ördek yavrularıyla birlikte büyüdüğünü anlatır. Bu meselenin de sırrı böylece anlaşılmış olur. 

Ve padişah emreder: 

" - Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek."

Sultan, güzel bir günün sabahında bahçede yalnız başına dolaşırken bahçıvan gözüne ilişir ve ona doğru yaklaşarak;

-"Bahçıvan efendi, bende de bir sıkıntı var mı?" der.

-"Asluhû nesluhû, efendim."

-"Bende de mi?" der ve hemen son demlerini yaşayan annesine koşar.

-"Anacığım, inan sana kırılıp küsmem, kızmam da. Bende bir sıkıntı var mı?"

Annesi durur, sıkıla sıkıla başlar anlatmaya:

-"Oğul, babanla evlendiğimizde baban çok yaşlıydı, ben daha 15-16 yaşlarında genç, güzel bir kızdım. Gençliğimin duygularına kapılıp bir hata ettim. Sen bizim sarayın aşçısının oğlusun."

Hakikati öğrenen sultan, bahçıvana seslenir:

-"Ey olayların perde arkasından bizlere sırlar sunan değerli insan! 

Tay ve hindinin durumlarına vakıf oldun, anladık da, benim durumumu nasıl anladın? Bu nasıl bir bilgeliktir? Söyle bakalım bana."

-"Ey yüce Sultan, bunu anlamaktan daha kolay ne var? "

"Benim bildiğim sultanlar, ödül verirken 'Verin bir kese altın!'der. Sen ise, 'Verin fazladan bir kap yemek!'"diyorsun. Sultan adamlarına seslenir: 

-"Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!"

Asalet önemlidir. Nesiller aslına çeker. "Asil azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, onun da aslı ayrandır” demiş atalarımız. 

Sultan için “Otu çek köküne bak.” sözü cuk oturursa da, diğer örnekler için eğitimin önemine işaret etmek gerekir.

Ancak, “Soysuza silah vermişler, çekip babasını vurmuş.” sözü de boşuna söylenmemiştir. 

Özetle, "İt eniğinden kurt olmaz."

9 Ağustos 2021 Pazartesi

ABD ve İspanya Karşılaşması

 


Dolunayın olmadığı bir gecenin karanlık saatlerinde, İspanya'nın Atlantik Okyanusu sahillerinde bir yer...


İspanyollar: " Burası A-853, çarpışmadan kaçınmak için lütfen rotanızı 15 derece güneye çevirin. Şu anda 25 deniz mili uzaklıktasınız ve tam üzerimize doğru gelmektesiniz."

Amerikalılar: "Asıl siz kendi rotanızı 15 derece kuzeye çevirin."

İspanyollar: " Negatif ! Tekrarlıyoruz. Rotanızı 15 derece güneye çevirin."

Amerikalılar: " Sizinle ABD gemisinin kaptanı konuşuyor. Kendi rotanızı derhal 15 derece kuzeye çevirin."

İspanyollar: "Öneriniz mümkün görülmedi. Bize çarpmak istemiyorsanız rotanızı 15 derece güneye çevirin."

Amerikalılar: " (Artık sesini yükselterek) Sizinle ABD Deniz filosunun büyüklükte ikinci uçak gemisi USS Lincoln'un Kaptanı Richard James Howard konuşuyor. Beraberimizde iki kruvazör, avcı uçakları, dört denizaltı var. Ayrıca bizi hücumbotlar destekliyor. Size TAVSİYE etmiyorum, EMREDİYORUM! Rotanızı 15 derece kuzeye çevirin, aksi halde filomuzun emniyeti için tedbir alacağız. Derhal rotamızdan çekilin gidin.

İspanyollar: "Sizinle Juan Manuel Salas Alcantara konuşuyor. Burada iki kişiyiz. Beraberimizde bir köpek , akşam yemeğimiz, iki şişe bira ve bir de kanaryamız var. Kanarya şu anda uyuyor. Ayrıca bizi radyo istasyonu Cadena Dial La Coruna destekliyor. Şu anda İspanya'nın Finisterra Galicia kıyısında ve A-853 numaralı Deniz fenerinde olduğumuzu göz önünde bulundurarak, buradan hiçbir yere gitmeye niyetimiz olmadığını söyleyelim. Deniz fenerimizin İspanya'daki deniz fenerleri arasında büyüklük açısından kaçıncı sırada olduğu konusunda hiçbir fikrimiz yok. Kayalık sahillerimize kafadan geçirmek üzere yönlenmiş boktan geminizin emniyeti için istetdiğiniz boktan tedbiri alabilirsiniz. Ama yine de ısrarla tavsiye ediyoruz. Rotanızı 15 derece güneye çevirin."

Amerikalılar: "Tamam, anlaşıldı. Teşekkürler..." 



NOT: Yukarıdaki konuşmalar tamamen gerçek olup, Deniz Navigasyon kanalı 106'dan (Finisterra / Galicia) tarafından kayıt edilmiştir.


Kabe'yi Gören Ama Tabağındaki Eti Göremeyen Şıh

Anadolu'da bir eve bir şıh misafir geldi,

Buyur ettiler, köylülerle birlikte odaya

aldılar, köylüler ne keramet edecek

diye ağzının içine bakarken, şıh arada bir irkilir gibi yapıp “Hoşt” diyordu…

Köylüler bunun bir keramet olduğunu

anladılar ama ne kerameti olduğunu

anlayamadılar, merakla sordular:

“Ya şıh hazretleri nedir o arada hoşt

dediğin?..” Şıh:

“Bir köpek Kabe'nin duvarına

işeyecek gibi niyetleniyor, onu

görüyorum tabii ki, hoşt diye

kovalıyorum…”

Köylülerin itikadı bir iken bin oldu… Olanları kapının eşiğinden dinleyen

evin hanım ağası sofrayı hazırladı,

herkesin önüne üzerinde et olan pilav

geldi…

Şıhın tabağında sadece pilav vardı…

Şıh bir süre etsiz tabağa baktıktan sonra, kapıda beliren hanım ağaya

“Benim tabağımda et niye yok, bunun

bir sebebi var mıdır ey hatun?” diye

sordu…

Hanım ağa yaklaştı, tabağı ters çevirdi,

onun etlerini pilavın altına koymuştu… pilavın altında etlerin gözükmesiyle

elindeki kepçeyi şıhın kafasına indirdi:

“Ulan tabağındaki eti görmedin de,

Kabe'deki iti mi gördün deyyus..

26 Temmuz 2021 Pazartesi

Felaket Zamanı

 

Adam koca bir danayı kurban kesti ve büyük bir ateş yaktı, kızına dedi ki:

'' Kızım, sevdiklerimizi ve komşularımızı çağır ve gelip bizimle oturup et yesinler ..."

Kızı bağırdı: ′′ Evimizde yangın çıktı yetişin ahali Evimizdeki bu yangını söndürmemize yardım edin!".

Birkaç dakika içinde bunu duyan bir grup insan yangın söndürmek için yardım etmeye koşup evlerine geldiler.

Diğer komşular akrabalar bu feryadı duymamış gibi davrandılar feryada kulak tıkadılar.

Yardıma gelenler Kurban kesen ailenin kurban etinden yiyip içtiler karınlarını doyurdular giderkende ellerine birer parça et verildi.

Baba şaşkın’dı kızına döndü ve dedi ki:

''Kızım Gelen insanlar, tanımam, daha önce hiç görmedim, Kızım yangın var dedin bağırdın peki sevdiklerimiz, dostlarımız ve meslektaşlarımız nerede?".

Kızı gözleri dolu dolu dedi ki:

''Evimizdeki yangını söndürmeye yardım etmeye gelmeyenler bizi yangına terkederler Bizim dostumuz arkadaşımız aile akrabamız değillermiş demekki dedi.

Komşu olup dost akraba olmayı dostluk yapmayı Cömertliği ve misafirperverliği hak edenler bunlarmış demek ki baba dedi".

Sonuç: Bir felaket anında kim yanınızda değilse, ona dost, kardeş akraba aile demeyin... 

Çünkü bunlar, sizin yüzünüze gülen nezaketinizi, cömertliğinizi hak etmeyenlerdir.

11 Haziran 2021 Cuma

İlk Taşı Günahsızlar Atsın

İncil'de geçmekte olan anlatı.

Ezilenin yanında saf tutan İsa, daha geniş kesimlere hitap etmeye başlayınca bundan rahatsız olanların başını çektiği bir grup, bir kadının zina yaptığını ve bunun cezasını belirlemek için İsa'ya danışılması gerektiğini söyler. İsa, kadın taşlansın derse özgürlükçü grubun; taşlanmasın derse dindar grubun tepkisini çekecek, böylece İsa karşıtı grup süregelen yaşatılarını sürdürecekti. 

İsa, kadının zina yaparak büyük suç işlediğini; Musa'dan bu yana gelen dini öğretiye göre taşlanması gerektiğini söyledi. Ve elleri bağlı belden aşağısı gömülü kadının etrafında toplanmış kalabalığa, " İLK TAŞI GÜNAHSIZ OLANINIZ ATSIN! " dedi.

Uzun süren bakışlardan sonra kimse taş atamadı.

Ve kadın serbest kaldı. 


"Adalet, kişinin kim ve ne olduğuyla değil ne yaptığıyla ilgilenmelidir."

31 Mayıs 2021 Pazartesi

Foseptik Çukuruna Neden Ciğer Asılır?


Özellikle gurbette yaşayan memur aileler, okulların tatile girmesiyle birlikte köydeki evlerine gider, tatili orada geçirirler.

Köy yerlerinde altyapı olmadığı için foseptik çukuru olur.

Yaz tatili bittiğinde, evden çıkmadan önce, aile tüm hazırlıklarını tamamlar ve en son bir kuzu ciğerini de ipe bağlayıp, tuvaletin çukurunun üzerine asardı... 

Temmuz başında tekrar köye döndüğümüzde foseptik çukurunun  tertemiz ve bomboş olduğunu görürdük...

Bir gün anneme sordum:

"Anne, biz neden bunu yapıyoruz ?" 

O da izah etti: 

" Burada asılı olan ciğere, bir müddet sonra kurtçuklar üşüşür. O kurtçuklar ciğeri yer ve çoğalırlar. Onlar çoğaldıkça ciğer azalır. 

Bir gün kurtçuklar ciğeri tamamen yer bitirirler ve aşağıya düşerler. Bu sefer oradaki pislikleri yemeğe başlarlar...

Kurtçuklar yine çoğalmaya başlarlar; bu defa da oradaki pislikler azalır, gün gelir, o çukurdaki pislikleri de yer bitirirler... 

Aç kalan kurtçuklar, en sonunda birbirlerini yemeğe başlarlar... Nihayet, onlar da biter ve kuyu tertemiz olur yavrum..."

22 Mayıs 2021 Cumartesi

Değerler x Korku Kültürü Dostoyevski Köpek Deneyi

Dostoyevski sürgün yıllarında, hapishanedeki bir köpekle, insan ilişkileri üzerine gözleme dayalı bir deney yapar...

Köpeği takibe alır ve yanından geçerken her mahkum tarafından tekmelendiğini gözlemler...

İlginç olan, köpeğin mahkumlardan kaçmaması ve yanına bir mahkum yaklaştığında otomatik olarak eğilerek tekme pozisyonu almasıdır...

Köpeğin her yanından geçen mahkum otomotik olarak köpeği tekmeler...

Dostoyevski de, bir gün köpeğin yanına yaklaşır ve başını okşamaya başlar...

Köpek bir süre şaşkın şaşkın ona baktıktan sonra, hızla yanından uzaklaşır ve acı acı havlar...

Önüne gelen mahkumun tekmelediği köpek, o günden sonra nerede Dostoyevski’yi görse kaçar ve ona bir daha asla yaklaşmaz...

Köpeğin tekme atanlardan kaçacağı yerde başını okşayan Dostoyevski’den kaçmasının bir piskolojik açıklaması vardır elbet!

Kötülüğü hayat şartı kabul etmiş canlıların sevgiyi, kardeşliği, paylaşmayı görünce çok büyük şaşkınlık yaşamaları ve afallamalarıdır bu...

Ruhu köleleştirilmiş bu köpek sevgiye açtır...

İnsanlar için de geçerlidir bu...

Bazen kötü davrandığınız insanlar sizi cok sever, bazense iyi davrandıklarınız sizden nefret eder...

Dostoyevski "Ölü Evinden Anılar" kitabından.

30 Nisan 2021 Cuma

Monkey Business

Bir köy yakınında çok sayıda maymun yaşıyormuş.

Bir gün köye bu maymunları satın almak için bir tüccar gelir.

Tüccar maymunun tanesini 100 USD'a satın alacağını ilân eder.

Köylüler adamın deli olduğunu düşünür.

Akıllı birinin başıboş maymunların tanesine 100 USD ödemiyeceğini düşünürler.

Buna rağmen bir kaç köylü bir kaç maymun yakalayıp tüccara verir ve maymun başına 100 USD alır.

Bu haber kısa zamanda yangın gibi yayılır ve halk maymunları yakalayıp tüccara satar.

Bir kaç gün sonra tüccar maymunun tanesini 200 USD’a alacağını ilan eder.

Tembel köylüler kalan maymunları yakalamak için koşuşturur.

Köylüler kalan maymunların adedini 200 USD’dan satarlar.

Daha sonra tüccar maymunların tanesini 500 USD’a alacağını duyurur.

Köylülerin uykusu kaçar. Kalan 6-7 maymunu yakalayıp maymun başına 500 USD’ı alırlar.

Köylüler merak içinde yeni duyuruyu beklemektedir.

Tüccar bir hafta için evine gideceğini ve dönüşte maymunun adedini 1000 USD’a alacağını duyurur.

Tüccar, çalışan elemana kendisi dönene kadar satın aldığı maymunlara iyi bakmasını söyler. Tek başına tüm maymunların bakımını kendisi yapmaktadır.

Tüccar evine gider.

Köylüler çok üzgündür, çünkü ortalıkta 1000 USD’a satacakları maymun kalmamıştır.

Bu arada bıraktığı eleman köylülere elindeki maymunları gizlice tanesi 700 USD’dan satabileceğini söyler.

Haber yangın gibi yayılır. Tüccar maymunun tanesini 1000 USD’a alacağına göre, maymun başına 300 USD kâr vardır.

Ertesi gün tüm köylüler maymun kafesi önünde kuyruk olurlar.

Çalışan, maymunların hepsini adedi 700 USD’dan satar. Zenginler topluca maymun satın alır. Fakir köylüler ise maymun alabilmek için tefeciden borç para alırlar.

Köylüler maymunlarına iyi bakarak tüccarın dönüşünü bekler.

Fakat kimse gelmez. Sonunda köylüler tüccarın yardımcısına koşar.

Fakat o da tüymüştür.

Köylüler hiç bir işe yaramayan, kimseye satamayacakları başıboş maymunların tanesine 700 USD ödediklerini anlarlar.

26 Nisan 2021 Pazartesi

Gerçeği Anlamak İçin Ayağa Kalkmak Gerek...

   Eski Çin'de idam mahkumlarının son gecelerini hep birlikte neşe içinde geçirmelerine izin verilirmiş. Mahkûmlar, cellât da aralarında olmak üzere, hep birlikte sabaha kadar şarkı söyler, en sevdikleri yemekleri yer ve pirinç rakısı kadehlerini peş peşe yuvarlayıp mutlu olurlarmış. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte cellât, ansızın hareketlenip palasını çeker ve hafiften çakırkeyif mahkûmların kafasını, tırpanla başak biçer gibi alıverirmiş.

   Yine böyle bir infaz ayininde mahkûmlar, sabahın ilk ışıklarına kadar pek güzel eğlenmişler, şarkılar söyleyerek yiyip içmişler. Derken güneşin ilk ışıkları dağların arasından görünmüş. Fakat hiçbir şey olmamış.

   Mahkûmlardan biri, cellâda sormuş: " İnfaz neden gecikti? " Cellât: " Gecikmedi ki, " demiş. " Fakat kellelerimiz yerli yerinde duruyor" diye diretmiş mahkûm. " Size öyle geliyor" demiş cellât, palasına bulaşan kanı göstermiş mahkûma. Dehşete kapılan mahkûm, " Nasıl yani? " diye mırıldanmış. " Ben çok hızlıyımdır" demiş cellât." Ayağa kalktığın anda kellen kucağına düşecek."

   Kıssadan Hisse; kelleniz çoktan gitmiş olabilir, ancak siz bunu henüz fark etmemiş olabilirsiniz. Bir şey olmuş, ama siz olan şeyi henüz idrak edemediğiniz için bir şey olmamış gibi davranıyor olabilirsiniz ve kafanızın hâlâ yerinde olduğunu sanabilirsiniz.

21 Nisan 2021 Çarşamba

Kara Delik, Alevin Sırrı

Kelebekler ateşin-alevin ne olduğunu anlamak için bir araya gelirler. Ortaya pek çok model atılır ama hiç birisi pek ikna edici değildir. Cesur bir kelebek, gidip ateşe bakıp gerçeği öğreneceğini söyler. En yakın kaleye gider, mum alevini izler ve arkadaşlarının yanına döner. Gördüklerini anlatır ama kelebeklerin büyüğü olan bilgin kelebek açıklamayı tatmin edici bulmaz ve şöyle der:

“Daha önceki bilgilerimizin üstüne bir şey koyamadık.”

İkinci bir kelebek, alevi anlamak için yola çıkar, kanatlarından birisini mum alevine değdirir ve bin bir güçlükle geri döner, yaşadıklarını anlatır. Bilgin kelebek yine tatmin olmamıştır, üçüncü bir kelebek yola çıkar ve kendisini aleve atar, yanar.

Uzaktan bu durumu izleyen bilgin kelebek hükmü verir: 'Dostumuz, alevin sırrını öğrendi ama bu sırrı sadece o bilebilir!' "

16 Nisan 2021 Cuma

Kilisenin Kapısındaki İki Dilenci

Bir gün bir kilisenin kapısında iki dilenci peydah oluyor... Biri temiz pak nur yüzlü, diğeri pasaklı, karanlık suratlı, insanların yüzüne bakmaktan kaçındıkları cinsten...

Temiz, pak olanın önünde bir yazı; "ben yoksul bir Hristiyanım, lütfen yardım edin." Karanlık suratlı olanın da önünde bir yazı var; "Bütün varlığını kumarda ve zinada kaybetmiş bir Yahudiyim. Paraya ihtiyacım var." Pazar ayininden çıkanların hepsi, öfkeyle Yahudi dilencinin önünden geçip, nur yüzlü Hristiyan dilenciye sadaka veriyorlar... Haftalarca böyle sürüp gidiyor bu iş... Sonunda papaz Yahudi dilenciye acıyor, yanına yaklaşıp diyor ki; "Bak, haftalardır avuç açıyorsun burada, tek kuruş sadaka toplayabilmiş değilsin. Seni gören hiddetleniyor, parayı diğer dilenciye veriyor. Şu önündeki yazıyı kaldırsan, Yahudi olduğunu söylemesen, kumarı ve zinayı falan işe karıştırmasan, üç beş de sen kazanırsın, karnın doyar." Yahudi dilenci gülümsüyor, diğer dilenciye dönüp şöyle diyor; "İşittin mi Salomon? Papaz bize ticaret öğretiyor…"

11 Nisan 2021 Pazar

Yavuz Hırsız

     Eski zamanda, hırsızın biri, soymak için girmeye çalıştığı evin balkonuna tırmanırken, balkonun korkuluğu kopmuş ve hırsız yere düşerek kolunu kırmış.

     Hırsız, hem suçlu hem güçlü, hemen koşmuş Kadı’ya; "Bunlar benim kolumu kırdılar.” diye kükreyip, şikayet etmiş.

     Kadı, ev sahibini çağırmış karşısına. 

     Ev sahibi; “Kabahat benim değil efendim” demiş “balkon korkuluğunu marangoz yaptı.”

    Marangoz çağrılmış huzura ve marangoz;” Kabahat bende değil kadı efendi” demiş” tam çiviyi çakacakken yeşil elbiseli bir kadın geçiyordu. Elbisesinin rengi o kadar göz alıcıydı ki, ona bakayım derken çiviyi boşa çakmışım.”

     Bu kez de yeşil elbiseli kadını çağırmışlar huzura; “ Benim bir kabahatim yok” demiş kadın, “Elbisenin kumaşını boyayan boyacı asıl suçludur.”

     Boyacı kendini bir anda Kadı’nın karşısında bulmuş.

     Kadı sormuş; “Bu elbisenin kumaşını sen mi boyadın?”

    Olan bitenden haberi bile olmayan boyacı cevap vermiş; “Evet kadı efendi.” 

    Kadı hiddetle konuşmuş;” Tez atın bu şerefsizi zindana!”

10 Nisan 2021 Cumartesi

Dalından Ayrılmayan Şahin


Günlerden bir gün, bir Krala iki harika şahin hediye edilir. Kral, bu zamana kadar böyle ihtişamlı şahin görmemiştir. Bu değerli kuşları eğitmesi için bir şahin eğiticisi çağırır.

Aylar geçer, şahinlerden birisi gökyüzünde asil bir şekilde süzülerek uçuyor, ancak diğer şahin, üzerinde bulunduğu daldan geldiği günden beri bir türlü ayrılmıyordur.

Bunun üzerine Kral, ülkedeki pek çok şahin eğiticisini seferber eder ama kimse bu şahini uçurmayı başaramaz.

Ülkede denenmemiş tek bir eğitici kalmıştır. Sonunda Kralın emriyle o eğitici de saraya getirilir ve çalışmaya koyulur.

Kral ertesi gün uyandığında camdan bakar ve her iki şahinin de muhteşem bir şekilde uçtuğunu görünce, gözlerine inanamaz. Koşar adımlarla eğiticinin yanına gider ve sorar:

- "Nasıl başardın bunu?

En az 10 eğitici geldi başaramadı.

Sen nasıl yaptın?"

Şahin eğiticisi de cevap verir:

- "Çok basit Kralım.

Sadece kuşun üzerinde durduğu dalı kestim."

Bazen güvenlik alanlarımızın dışına çıkamadığımız için, istediğimiz yönde bir değişim gerçekleştiremeyiz.

Böyle durumlarda, rahatlık alanımızın dışına çıkmak için, üzerinde durduğumuz dalı kesmek gerekir.

"İstediğiniz muhteşem uçuşu gerçekleştirebilmek için, daha fazla beklemeyin.

Kesin o dalı..."

"Senin almaya cesaret edemediğin riskleri alanlar, senin yaşamak istediğin hayatı yaşarlar." demiş.

Sokrates

8 Nisan 2021 Perşembe

Pazara Çıkan Eşek

Cambazın biri, eşeği yularından çekip gelmiş pazara. Bir başka cambaz yanaşmış:

“Kaça bu eşek?”

“Bin lira!”

“Aldım gitti, ver elini helalleşelim!”

Birkaç kişi alıcının kulağına fısıldamış:

“Yahu görmüyor musun, bu eşek topal. Onun için ucuza verdi!”


“O eşek topal değil, tırnağının arasına taş kaçmış. Bu nedenle topal sanıp ucuza elden çıkarmaya bakıyor!”


Eşeği satana koşmuşlar:

“Yahu bu eşek topal değilmiş, tırnağına taş kaçmış!”

Satıcı gülmüş:

“Eşek topal olmasına topal da, öyle sansınlar diye taşı tırnağına ben koydum!”


Alıcıya koşmuşlar:

“Yahu bu eşek gerçekten topalmış, taşı o koymuş. seni de kandırdı, parayı aldı!”

Alıcı dövünmeğe başlamış:

“Vay namussuz vay! Eğer verdiğim para sahte olmasaydı, beni kazıklayacaktı!”..

Çağımız insanının ahlâk yapısının özeti...!

Yalan söylediklerini biliyoruz.

Yalan söylediklerini biliyorlar.

Yalan söylediklerini bildiğimizi biliyorlar.

Yalan söylediklerini bildiğimizi bildiklerini biliyoruz.

Ama hâlâ yalan söylüyorlar.

Dolmayan Çanak

Bir gün haşmetli bir kral, hayatının mutsuz bir döneminde, maiyeti ile şehirde bir sabah yürüyüşüne çıkar. Derken, insanlar arasında bir dilenci görür, haline azap ve elem duyarak yanına yürür.

“Dilenci! Dile benden, ne dilersen! Bir kereliğine, dileğini yerine getireceğim.”

Meğer dilenci alelade bir biri değil, kralın çocukluğunda öğretmenliğini yapan ve bazı gerçekleri söylediği için saraydan atılan akıl hocasıdır. Son bir ders vermek istemektedir kendisini tanıyamayan kralına.

"Majesteleri, affedersiniz,saygısızlık olarak algılamayınız ama büyük konuşuyorsunuz. Sizin de gerçekleştiremeyeceğiniz dilekler,bazı şeyler olabilir."

Kral gururuna yedirememiş ve öfkelenmiş:

"Sen kimsin ki bana bunu söylüyorsun be adam! Ben kudretli bir kralım,her şeyi yapabilirim. Sen dileğini söyle de gör bakalım gerçekleştirebiliyor muyum?"

“Nasıl isterseniz kralım o zaman elimde tuttuğum bu çanağı servetle doldurunuz."

Kral hemen vezirlere buyurmuş, vezirler yanlarındaki büyük keselerden çanağa altın dökmeye koyulmuşlar. Ne var ki,çanak altınla doldukça aynı anda boşalıyor,içerisine dökülen altınları yok ediyormuş. Altınlar, elmaslar, yakutlar ve zümrütler derken gümüşler ve bakır sikkelerle kral elindeki bütün hazinesini çanağa hırsından döktürmüşse de nafile! Çanak yine karşılarında yeni altınlar beklercesine bomboş duruyormuş.Kral sonunda mağlubiyeti kabul ederek "Sen kazandın dilenci. Çanağı dolduramadık. Ama sana bir sorum var, bu çanak neden yapılmış? Yani hammaddesi nedir ki?"

Dilenci sorulmasını beklediği soru karşısında gülümseyerek ve vakur bir biçimde cevap vermiş, "Bu çanak, insanoğlunun istek ve ihtiyaçlarından yapılmıştır.İnsan,hiçbir zaman sahip olduğuyla yetinmez, hedeflediği ve hayal ettiği her şeyi elde ettiği anda, zihni onu unutur, uzaklaştırır ve yeni istekler ve ihtiyaçlar yaratır kendine. İnsan aklı, mükemmel bir hizmetkar olsa da berbat bir efendidir.Bu yüzden, mutluluğu zihnine inanarak dışarıdaki isteklerinde arayan insanoğlu asla tam olarak mutlu olamaz.Bu yüzden,sizden dileğim, mutluluğu kendi içinizde aramanızdır."

Mutluluk uzak bir tepenin üzerindeki güzel rayihalarla bezeli gül bahçeleri içinde inşa edilmiş bir sırça köşk değildir. Mutluluk hayat yolunun atomu olan ve ismine "an" dediğimiz en küçük zaman dilimlerinin,yani gerçekte var olmayan o sırça köşke giden yolun ta kendisidir.

Bir söz vardır: "Öldükten sonra unutulmak istemiyorsan,ya okunmaya değecek bir şeyler yaz, ya da yazmaya değecek bir şeyler yap…"

“İyi geçirilmiş bir günün,mutlu bir uyku getirmesi gibi, iyi yaşanmış bir hayat da mutlu bir ölüm getirir.”

Leonardo Da Vinci

1 Nisan 2021 Perşembe

Yamyam Fare


Genelde eski gemicilerin bildiği bir hikâyedir:

Eskiden fareleri yok etmek için İngiliz gemilerinde uygulanan bir metodtur.

Bir tane fareyi canlı olarak yakalayıp boş bir tenekeye koyarlar ve günlerce aç bırakırlar. Sonra birgün yakaladıkları küçük bir fareyi bu farenin yanına koyarlar. 

Günlerce aç kalmış olan fare yeni koyulan fareyi yer. 

Sonra bir daha bir daha derken yamyam bir fare elde ederler.

Bu fare artık iyice de semirmiş ve kuvvetlenmiş olur. 


Sonra bu fareyi geminin içine salarlar, şimdi ortada tebdil kıyafet gezen güçlü kuvvetli bir yamyam fare vardır ve bu fare rahatlıkla diğer farelerin yanına sokulur ve yakaladığını yer. 

Böylece gemi farelerden temizlenir.

Bir nesli yok etmek için uyguladıkları bu metodu, şimdi içimize eğitilmiş, semirmiş, beyni yıkanmış, yamyam fareler sokularak, bizi de yok etmek için kullanıyorlar. 

16 Şubat 2021 Salı

Little Red Hen

 



ABD ve İngiltere’de ilkokul çocuklarına okutulan, Rus kökenli bir halk masalı var.

Kırmızı İbikli Küçük Tavuk.

Kırmızı ibikli küçük tavuk, gezinirken buğday tanesi bulur, o buğdayı tarlaya ekebilmek için çiftlikteki öbür hayvanlardan yardım ister, hiçbiri yardım etmez, kırmızı ibikli küçük tavuk mecburen iş başa düştü der, kendisi eker, kendisi büyütür, kendisi hasat eder, kendisi değirmene taşır, kendisi un yapar, neticede ekmek yapar. Mis gibi ekmek kokusu etrafa yayılır. Kırmızı ibikli küçük tavuk “beraber yiyelim mi?” diye sorar. O hiç yardım etmeyen öbür hayvanların ağzı sulanır, “eveeeet yiyelim” derler. Kırmızı ibikli küçük tavuk acı acı gülümser, “yok öyle yağma” der, bir lokma bile vermez.

Bu masalı okuyan Amerikalı, İngiliz ve Rus çocuklar kıssadan hisse çıkarırlar, ders alırlar, çalışmayana, üretmeyene, karnını doyurmak için başkasından medet umana ekmek mekmek olmadığını kavrarlar.

E herkes çocuk değil tabii.

Büyüklerin de okuması için bu masalın bir başka versiyonu var.

Küreselleşme karşıtı aktivistler tarafından revize edildi, UNICEF’in sitesinde yayınlandı... Ki, büyükler de anlasın!

Kırmızı ibikli küçük tavuk, gezinirken buğday tanesi bulur, o buğdayı tarlaya ekebilmek için çiftlikteki öbür hayvanlardan yardım ister.

Ördek “sen buğdayı filan boş ver, sana kahve tohumu satayım, acayip para kazanırsın, istediğin kadar buğday alırsın” der.

Domuz “sen buğday yerine kahve ek, nasıl satarım diye merak etme, ben senin adına pazarlarım” diye seslenir.

Fare iyice cesaretlendirir, “buğdayla uğraşma, kahve ekebilmen için istediğin kadar borç vereyim, ufak ufak ödersin” diye akıl verir.

Kırmızı ibikli küçük tavuğun aklına yatar.

“Kahve üretiminden anlamam ki, nasıl yapacağım” diye sorar.

Ördek “sana gübre satayım, çok çabuk büyür” der.

Domuz “böceklerden korumak için ilaç satayım” diye seslenir.

Fare gene finansal açıdan yaklaşır, “gübre ve ilaç alabilmen için sana istediğin kadar borç vereyim, ufak ufak ödersin” diye akıl verir.

Neticede hasat vakti gelir.

Kırmızı ibikli küçük tavuk “şimdi ben ne yapacağım bu kahveyi” diye sorar.

Ördek “paketlemek için benim fabrikama getirebilirsin” diye akıl verir.

Domuz “kusura bakma, herkes kahve ekti, fiyatlar acayip düştü, senin kahve beş para etmez” diye seslenir.

Fare ise “borcunu öde artık” der!

Kırmızı ibikli küçük tavuk, ibiğini kaptırdığını fark edince...

“Aç kaldım, ekmek verecek yok mu” diye ağlar.

Ördek “ekmek kolay da, alacak paran var mı” diye sorar.

Domuz “herkes kahve ekti, buğday karaborsaya düştü, kusura bakma, istersen ekmek yapman için sana ithal buğday tohumu satayım” der.

Fare ise avukatıyla gelir, “borcuna karşılık tarlanı haczetmek zorundayım, uslu tavuk olursan artık benim olan tarlamda yevmiyeyle çalışıp buğday yetiştirmene izin veririm” diye akıl verir.

Şimdilerde maalesef, kırmızı ibikli küçük tavuk, eskiden kendisine ait olan tarlada ırgat olarak çalışıyormuş.

Yevmiyeyi almaya gittiğinde, ördek, domuz ve farenin aslında senelerdir şirket ortağı olduklarını öğrenmiş.

Böyle bu işler.

Dünyanın en bereketli topraklarına sahip olan, kendi kendine yeten yedi mucizevi ülkeden biri olan Türkiye’yi, kırmızı ibikli küçük tavuğa çevirdiler... 

(Alıntı)

6 Şubat 2021 Cumartesi

Gyges'in Yüzüğü

 


Platon'un devlet kitabında anlattığı bir efsaneye göre; Kraliyet çobanlarındanolan Gyges bir gün hayvanları otlattığı çayırda uyurken sarsılarak uyanır.Uyandığında hayvanlarının yakınında büyük bir yarık olduğunu görür ve merakla o tarafa doğru yönelir.Sarsıntıyla oluşan yarıktan içeri girince karşısına tunçtan yapılmış dev bir at heykeli ile karşılaşır, üstü açık olan at heykelinin içinde bir iskelet vardır. Gyges merakla iskeleti incelerken, parmağında bir yüzük olduğunu fark eder ve alır.Yarıktan çıkan Gyges hayvanları da alır ve Saraya döner...

Krallığın her zaman Çobanları toplayıp hesapları gördüğü mecliste Gyges, sıkıntıdan yeni bulduğu yüzükle ilgilenir, parmağında çevirdiğ yüzüğün taşı ters yöne bakınca Gyges birden ortadan kaybolur, görünmez olmuştur. Gyges birden yüzüğün tılsımını fark eder, işin güzel tarafı; tekrar yüzükle oynayınca yeniden görünür hale gelir....

Gyges, artık tılsımlı bir yüzüğe sahiptir, güç ona geçmiştir bir kere...

Gyges bunu kendince; kendine iyi şartlar edinmek için kullanır ve gizlice saraya girip çıkarak önce Kraliçe'yi baştan çıkarır,sonra da onun yardımıyla Kralı öldürüp yerine geçer...

Gyges’in yüzüğü gibi kişiyi görünmez yapan iki yüzüğümüz olsa ve birini doğru adamın, diğerini de yanlış adamın parmaklarına taksak ne olurdu” diye soruyor Platon…

Ve şöyle devam ediyor: “Bunlar her istediklerini korkmadan alacak, istedikleriyle düşüp kalkacak, canları kimi isterse onu öldüreceklerdir.”

Ardından da şu soruyu sorar;  “Eğer böyle bir yüzüğe sahip olsaydık, ahlaklı kalmaya devam edebilir miydik?”

Şimdi tekrar “Devlet” e dönelim…

“Çoban zengin ve güçlü olmuştur olmasına ama bundan hiçbir fayda sağlamamıştır. Kral da olsa mutlu olamamıştır. Çünkü adalet, değerler sisteminin temelinde yer alır. Ancak adil insan mutlu olabilir. Adaletsiz bir davranış, her durumda vicdani mekanizmayı harekete geçirecek ve mutluluğu engelleyecektir. Güçlü ve zengin olunsa da mutlu olunamayacaktır. Yani çoban aslında zarardadır. Onu görünmezlik yüzüğü bile mutlu edemez” diyor Platon...


*Bu durumda insanlar kötülük yapmadığı sürece “iyi” sıfatı kazanıyor. Adalet  gerçekten de hem devletin hem de insanın kişisel mutluluğunun temeli…


*Platon - “Devlet...”

*Chirstian Friederich Hebbel- “Gyges ve Yüzüğü...”

(Resim: Temsili)

Sedef Dinkçi

31 Ocak 2021 Pazar

Kuyuya Düşen Eşek

    Bir gün, bir çiftçinin eşeği kuyuya düşer.

Adam ne yapacağını düşünürken, hayvan saatlerce anırır.

En sonunda çiftçi, hayvanın yaşlı olduğunu ve kuyunun da zaten
kapanması gerektiğini düşünür ve eşeği çıkartmaya değmeyeceğine karar
verir. Bütün komşularını yardıma çağırır. Her biri birer kürek alarak kuyuya toprak atmaya başlarlar. Eşek ne
olduğunu fark edince, önce daha beter bağırmaya başlar. Sonra, herkesin şaşkınlığına, sesini keser.
Birkaç kürek toprak daha attıktan sonra, çiftçi kuyuya bakar. Gözlerine inanamaz. Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir şey yapmakta, toprağı aşağıya silkeleyerek yukarı çıkmasına basamak hazırlamaktadır.
Bir süre sonra, komşular toprak atmaya devam edince, herkesin şaşkınlığı altında eşek, kuyunun kenarından dışarı bir adım atıp, koşarak uzaklaşır!
Hayat üzerinize hep toprak atacaktır; her türlü pislik ile.
Kuyudan çıkmanın sırrı, bu pisliği silkeleyip bir adım yükselmektir.
Sıkıntılarımızın her biri bir adımdır. En derin kuyulardan bile yılmayarak, usanmayarak çıkabiliriz.
Silkelenin ve biraz daha yukarı çıkın.

19 Ocak 2021 Salı

İnsanları Tanımak

Dostoyevski bir toplantıda yüksek sesle okuduğu bir şiir nedeniyle Çar tarafından Sibirya’da hapse mahkum edilir. Hapis cezasını bitirdikten sonra anılarını kaleme aldığı “Ölüler Evinden Anılar” adlı kitabı yazar. Kitapta, hapishanedeki hayatından önce insanları tanıdığını sandığını ama yanıldığını burada anladığını belirtir. Yazar, “kara halk” olarak tanımladığı bu kitleyle karşılaştıktan sonra insanları çözümlemeye ve kendi iç dünyasının derinliklerine inmeye başlar.

Dostoyevski hapishanedeki bir köpeğin yanından geçen her mahkum tarafından tekmelendiğini gözlemler. Köpek mahkumlardan kaçmadığı gibi yanına bir mahkum yaklaştığında eğilerek tekmelenme pozisyonu almaktadır. Dostoyevski bir gün köpeğin yanına yaklaşıp başını okşar. Köpek şaşkın şaşkın ona bakarak hızla yanından uzaklaşır ve acı acı havlamaya başlar. O günden sonra köpek Dostoyevski’yi her gördüğünde ondan kaçar.
Ruhu köleleştirilmiş bu köpek sevgiye açtır. Bu durum insanlar için de geçerlidir. Hayatları boyunca haksızlığa ve kötü davranışlara uğramış sevgiye aç insanlar, iyi bir davranışla karşılaştıklarında nasıl davranacaklarını bilemezler. Bazen kötü davrandığınız insanlar size tapar, bazende iyi davrandıklarınız sizden nefret eder. Böyle insanların gözünde onları aşağılamanız onlar için bir beklentidir. Sizi gözlerinde yüceltirler. Eşit ve iyi davrandığınızda ise onların gözündeki değeriniz birdenbire düşer..
Dostoyevski / Ölüler Evinden Anılar

10 Ocak 2021 Pazar

Doğruluk



Üç kişi giyotinle idama mahkûm olur. 

Bunlardan biri papaz, biri hâkim, biri de fizikçi...

*İdam sehpasına ilk papaz çıkarılır. Başını giyotinin altına yerleştirir ve sorarlar:

– Son sözün nedir?

Der ki:

– Ben Allah’a inanıyorum, O beni kurtaracaktır. Allah... Allah... Allah...

Giyotini indirdiklerinde boynuna birkaç santim kala giyotin durur. Halk şaşırır ve hep bir ağızdan bağırır:

– Onu serbest bırakın; Allah sözünü söylemiş ve onu korumuştur. 

Böylece papaz idam edilmekten kurtulur... *Sıra hâkime gelir, ona da sorarlar:

– Demek istediğin en son söz nedir?

Der ki:

– Ben papaz gibi Allah’a inanmıyorum. Ama adalete güveniyorum. Adalet... Adalet... Adalet...

Giyotini indirirler, giyotin hâkimin de boynuna birkaç santim kala durur...

Bunun üzerine insanlar tekrar şaşırır ve bağırırlar:

– Adalet sözünü söyledi, onu serbest bırakın.

Böylece hâkim de boynunun kesilmesinden kurtulur...

Sıra fizikçiye gelir. Ona da 

– Son sözünü söyle derler

Der ki:

– Ben ne Allah’a inanan bir papazım, ne de adalete güvenen bir hâkim.. Bildiğim tek şey şudur: Giyotinin ipinde bir düğüm var ve o düğüm giyotinin tam inmesine engel oluyor.

Görevliler giyotini kontrol edince gerçekten de bir düğüm olduğunu görürler. Düğümü açıp tekrar bırakırlar, böylece fizikçinin başı bedeninden kopar..


Toplumdaki "düğümler" ve sorunlara işaret edip gerçekleri söylemenin acı sonuçları olabilir!..

Gerçeği söylemeye cesareti olanlar, bedel ödemeyi göze almalıdır..

Nur Yüzlü İhtiyar Kuyumcuda

Nur yüzlü ihtiyar bir adam şeyh edasıyle kuyumcuya girdi.  Kuyumcu saygıyla karşıladı. İhtiyar dedi ki: -Ben senin sevabınım..! Kuyumcu güld...