29 Aralık 2013 Pazar

Ortak Platform

 

   Aydınlanma Çağı, akılı kurucu ilke olarak benimseyerek, tüm toplumsal yaşamın ve düşünüşün buna göre şekillendirilmesine yönelinen dönemdir. Kant, aydınlanmacılığı, "aklı kullanma cesareti" olarak tanımlandığında, genel olarak Aydınlanma Çağı'nın felsefesini vermektedir. 18. yüzyılda Avrupa'da ortaya çıkıp gelişmiş ve "aydınlanma" fikriyle yaygınlaşmıştır.

  Aydınlanma çağının ana fikri, akıl aracılığıyla doğru bilgilere ulaşılabileceği ve bu doğru bilgi ile de toplumsal yaşamın düzenlenebileceğidir. Öte yandan bilim alanındaki önemli gelişmeler de aydınlanma çağına öncülük eder ve bu çağda ayrıca çok yoğun yeni bilimsel gelişmeler kaydedilir. Daha 15. yüzyıldan itibaren meydana gelmeye başlayan yeni keşifler ve icatlar bu süreci hazırlamış, bunun sonunda da "karanlık çağ" olarak değerlendirilen Orta Çağ'ın sonuna gelinmiştir. Deney ve gözlem, aklın uygulama araçları olarak bu dönemde bilimsel yöntem ilkeleri biçiminde ortaya çıkmış ve doğa bilimlerinde önemli gelişmelere kaynaklık etmiştir.

 Dinde meydana gelen yenileşme hareketleri de, dinsel düşüncenin giderek geriletilmesi ve Aydınlanmacılıkla birlikte kuruculuk ve egemenlik gücünü kaybetmesiyle sonuçlanmıştır. Rönesans ve reformlarla başlayan bu gelişmeler, aydınlanmacılıkla doruğuna varmış ve buradan itibaren Modernite denilen sürecin oluşumunu hazırlamıştır. Bu süreç aydınlamacılıkta ifadesini bulan köklü bir zihin değişikliği anlamına gelmektedir.
           
 Newton ve Kopernik ile tüm bir evren-dünya kavrayışı değişime uğramış, Descartes ve Kant gibi isimlerle bu değişen zihniyetin felsefi düşüncesi geliştirilmiştir. Avrupa yaşanan endüstri devrimi de bu sürecin maddi temelini oluşturmaktadır. Yeni ve bambaşka toplumsal ve ekonomik ilişkiler içerisinde yaşamaya başlayan insanlar, ortaya çıkan yeni düşünce biçimleriyle dünyaya bambaşka gözlerle bakmaya başlamışlardır. Bunun sonucunda modern yaşamın temelleri atılmıştır. 1789 Fransız İhtilâli’nin temelinde, Fransız aydınlanmacılığının belirleyici bir etkisi vardır.

28 Aralık 2013 Cumartesi

İyi Yönetim

Seçtiğimiz apartman yönetimi, muhtarlık, belediye, merkezi iktidar vb. vekalet verdiklerimiz tarafından iyi yönetiliyor muyuz?

 
İyi Yönetim;
Risk Yönetimi esaslı bir yapı içinde 
- Sorumlu,
- Hesap verebilir,
- Adil,
- Şeffaf olmalı. 
 
(OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri Rehberi) 

2 Aralık 2013 Pazartesi

Tek Kolu Olmayan Aikidocu Burakito




    Japonya'da Burakito adında bir çocuk on yaşlarındayken bir trafik kazası geçirmiş ve sol kolunu kaybetmiş. Oysa çocuğun büyük bir ideali varmış. Büyüyünce iyi bir aikido ustası olmak istiyormuş.


    Sol kolunu kaybetmekle birlikte, bu hayali de yıkılan çocuğunun büyük bir depresyona girdiğini gören babası, Japonya'nın ünlü bir aikido ustasına gidip yapılacak bir şeyin olup olmadığını sormuş...

   Hoca: "Getir çocuğu, bir bakalım" demiş.

   Ertesi gün baba-oğul varmışlar hocanın yanına... Hoca çocuğu süzmüş ve: "Tamam" demiş.. "Yarın eşyalarını getir, çalışmalara başlıyoruz."

   Ertesi gün çocuk geldiğinde hocası ona bir hareket göstermiş ve "bu hareketi çalış" demiş.

   Çocuk bir hafta aynı hareketi çalışmış... Sonra hocasının yanına gitmiş. "Bu hareketi öğrendim, başka hareket göstermeyecek misiniz?" diye sormuş.

   Hocanın cevabı: - "Çalışmaya devam et" olmuş...

   2 ay, 3 ay, 6 ay derken çocuk okuldaki bir yılını doldurmuş... Çocuk bu bir yıl boyunca hep o aynı hareketi tekrarlamış.

    Hocanın yanına tekrar gitmiş: "Hocam bir yıldır aynı hareketi yapıyorum. Bana başka hareket göstermeyecek misiniz?"

   - "Sen aynı hareketi çalış oğlum. Zamanı gelince yeni harekete geçeriz..."

   2 yıl, 3 yıl, 5 yıl derken çocuk aikidoda onuncu yılını doldurmuş.

   Bir gün hocası yanına gelip "Hazır ol! " demiş... "Seni büyük turnuvaya yazdırdım. Yarın maça çıkacaksın!"

   Delikanlı şok olmuş... Hem sol kolu yok hem de aikido da bildiği bir tek hareket var.

   Ünlü aikidocuların katıldığı turnuvada hiçbir şansının olmayacağını düşünmüş; ama hocasına saygısından ses çıkarmamış.

    Turnuvanın ilk günü Burakito ilk müsabakasına çıkmış. Rakibine bildiği tek hareketi yapmış ve kazanmış. Derken... ikinci, üçüncü maç... çeyrek, yari final ve final...

    Finalde delikanlının karşısına t
am bir üstat olan ülkenin son on yılının yenilmeyen şampiyonu çıkmış.  Burakito dayanamayıp hocasının yanına koşmuş... "Hocam hasbelkader buraya kadar geldik ama rakibime bir bakın hele... Ben de ise bir kol eksik ve bildiğim tek bir hareket var... Bu kadar bana yeter... Bari çıkıp da rezil olmayayım, izin verin turnuvadan çekileyim..."

   - "Olmaz" demiş hocası. "Kendine güven, çık dövüş. Yenilirsen de namusunla yenil."

   Çaresiz çıkmış müsabakaya. Maç başlamış. Burakito yine bildiği o tek hareketi yapmış ve tak!.. Yenmiş rakibini şampiyon olmuş. Kupayı aldıktan sonra hocasının yanına koşmuş:

   - "Hocam nasıl oldu bu iş? Benim bir kolum yok ve bildiğim tek bir hareket var. Nasıl oldu da ben kazandım?"

   - "Bak oğlum 10 yıldır o hareketi çalışıyordun. O kadar çok çalıştın ki, artık yeryüzünde o hareketi senden daha iyi yapan hiç kimse yok. Bu bir.

   İkincisi de o hareketin tek bir savunması vardır. Onun için de rakibinin senin sol kolundan tutması gerekir!.."

   Bunu anlatan kişi bir de şunu eklemiş: "İnsanların eksiklikleri bazen, aynı zamanda en güçlü tarafları olabilir: Ama yeter ki bu eksiklik kafalarda olmasın!..

19 Kasım 2013 Salı

Kuşların Hükümdarı Simurg (Zümrüdü Anka)

Efsaneye göre Simurg (Zümrüdü Anka), bilgi ağacının dallarında yaşar ve akıllara gelebilecek her şeyi bilirmiş. Öyle ki, bütün kuşlar ona inanır, başları sıkıştıkça Simurg’un kendilerine yardım edeceğini, onları hep zor durumlardan kurtaracağını düşünürlermiş.

Zümrüdü Anka, öleceğini hissettiği zaman kendisine ağacın kuru dallarından bir yuva yapar ve hiçbir zaman ne olduğu anlaşılmayan bir yapışkanla yuvayı sıvar, yuvanın içinde ölümü beklermiş. Ta ki güneş bütün görkemiyle ortaya çıkıp, kuru dalları yakıncaya kadar… Simurg oluşturduğu yuvada yanarak ölür ve küllerinden yeniden doğarmış.

Bu kısır döngü sürerken, kuşların başına bir gün öyle bir talihsizlik gelmiş ki, Simurg’tan yardım istemeye karar vermişler. Ama birden Simurg’un uzun süredir hiç görünmediğini fark ederler. Öyle çok beklerler ki yuvasından çıkıp havalanıp kendilerinin bulunduğu bölgeye geleceği anı... Simurg bekle bekle gelmeyince de sonunda umutları kaybolur. Tam her şeyin bittiğini düşündükleri bir anda, çok uzaklardaki bir ülkede, Simurg’un kanadından bir tüy bulunduğu haberi gelir. Umutları yeniden yeşeren bütün kuşlar, birlik olup Simurg’un yuvasına gitmeye karar verirler.

Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üstünde olan, görkemli Kaf Dağı’nın tepesindedir. Oraya ulaşmak için, yedi dipsiz vadiyi geçmek gerekmektedir. Bu vadiler öyle zorludur ki, yolda bir sürü kuş kaybolur.

1. Vadi: İrade vadisi
Burası kuşlar için bir cennettir. Aradıkları her şeyi irade vadisinde bulurlar. Bir anda her şeyi isteyebileceklerini fark ederler. Sınırlar yoktur. Zevke, sefaya, bütün emellerine kavuşabileceklerdir. İnsanları anlatan masallardaki gibi; çalışmadan, uğraşmadan mevki makam sahibi bile olabileceklerdir. Öyle çok kuş vadinin sihrine kapılır, öyle çok şey ister ki, bu vadide bir sürü kayıp verilir.

2. Vadi: Aşk vadisi
Vadiye girince bütün kuşların gözünü bir sis kaplar. Gördükleri biçimsiz şekilleri, taşları, odun parçalarını, birer sülün, birer kuğu sanarlar. Gözleri kör olmuştur. Kapılırlar, sürüklenirler ve gözden kaybolurlar.

3. Vadi : Cehalet vadisi
Bu vadide her şey çok güzel gelir gözlerine. Simurg kuşunu bile unuturlar. Nereye gittiklerinin hiç bir önemi yoktur. Orada da gökyüzü, burada da gökyüzü… İlginç nesneler görürler, ancak ne olduğunu sorgulamazlar. Önemsemedikçe düşünmemeye başlarlar. Düşünmedikçe unuturlar, unuttukça yükleri hafifler ve artık amaçsızca gülümsemeye başlarlar.

4. Vadi: İnançsızlık vadisi
Vadiye girdiklerinde birden her şey anlamını yitirir. Simurg’u bulmanın hiç bir şeyi değiştirmeyeceği inancına kapılırlar. Kesin öleceklerini iddia edenler, Simurg’un çözüm bulamayacağını söyleyenler, bu kadar yolu boşa geldiklerini, emeklerinin boşa gittiğini düşünenler vardır. Kanadı yaralanan bir kuşun aşağıya düştüğünü, hepsinin başına aynı şeyin geleceğini bağıra bağıra söylerler. Tüm bu olanlardan sonra kuşların birçoğu yolu tamamlayamayacaklarını ya da tamamlasalar da hiçbir işe yaramayacağını söyleyip geri döner.

5. Vadi: Yalnızlık vadisi
Vadiye giren bütün kuşları korku salar. Bulundukları yerde sadece kendileri varmış gibi endişeye kapılırlar. Acıkan sadece kendi karnının doymasını düşünür. Tek başına avlandığı için de başarılı olamayıp daha büyük hayvanlara yem olur. Her biri kendi başına hareket etmeyi seçer ve yönünü tek başına bulmaya çalışır. Kendilerini kimse yokmuş gibi, yapayalnız hissederler. Milyonlarca kuşun aynı amaç için uçmakta olduğu akıllarının ucundan bile geçmez.

6. Vadi: Dedikodu vadisi
Kuşlar, vadiye girdiklerinde her köşesinde fısıltılar duyulmaya başlarlar. En arkadaki kuş, Simurg'un yeniden doğuşta tüylerinin yandığını söyler. Öndeki kuş bunu duyar ve yanan tüylerin tekrar çıkmadığını söyler. Bir öndeki kuş bunu duyar, yanan tüyleri çıkmadığı için Simurg’un gizlendiğini söyler. Bir öndeki kuş bunu duyar, morali bozuk olduğu için Simurg’un, saklanırken, onu görenlere zarar verdiğini söyler. Daha öndeki kuş bunu duyunca, herkese zarar veren Simurg’un, dayanamayıp kendini öldürdüğünü söyler. En öndeki kuşa, gitmeye gerek kalmadığı, Simurg’un toprak olduğu bilgisi gelir. Bir çok kuş söylentilere inanarak geri döner.

7. Vadi: Ben vadisi
Bütün kuşlar ‘’Ben’’ vadisine girer girmez, içlerinde değişik bir his uyanır. Kimi diğer kuşun kanadını eleştirmeye başlar, bir diğeri her şeyi bildiğini iddia eder. Yanlış yoldan gidiliyor diye kargaşa çıkar. Her kafadan bir ses çıkmaktadır. Herkesin fikri vardır ve hepsi de söyleyen için doğrudur. Sanki milyonlarca farklı yol varmış gibi… Hepsi en önde lider olmak ister, öne geçmek için birbirlerini ezip dururlar. Ta ki vadiden çıkana, “Ben”den uzaklaşana dek…

Ve nihayet vadiden Kaf Dağı’na vardıklarında, dünyadaki bütün kuşlardan geriye sadece otuz tanesi kalır. Zorlu vadilerden geçen bu otuz kuş, yuvaya vardıklarında Simurg'un (Zümrüdü Anka) “otuz” demek olduğunu öğrenirler. Yani kalan kuşların hepsi Simurg’tur. Kurtarıcı, bilge, mükemmel kuş; bu yedi vadiyi geçen kuşların tamamıdır.

İradesine hakim olan, körü körüne bağlanmayan, düşünen, kendini geliştiren, kendine ve başaracağına inanan, hep birlikte hareket edilmesi gerektiğini bilen, yalnız olmayı tercih etmeyen, dedikodu yapmayan ve en önemlisi egosunu eğiten kuşlar Simurg’tur.


Bir başka versiyonu;
Kuşların hükümdarı olan SİMURG, Kaf Dağı‘nın üzerindeki tepede bilgelik ağacının dallarında yaşar, kuşlar dünyasına hükümdarlık edermiş. Ne zaman kuşlar dünyasında bir sorun çıksa uçar gelir bütün sorunları çözer ve bilgelik ağacına geri dönermiş. Yani kuşlar dünyasında kuşlar onun varlığı ile huzur içinde yaşarlarmış. Fakat bir dönem gelmiş ki kuşlar dünyasındaki yaşam adeta bir zindana dönmüş. Sıkıntıların, huzursuzlukların, adaletsizliklerin ardı arkası gelmez olmuş. 


Bunun üzerine SİMURG‘a haber salınmış, SİMURG‘un adaletli kararları beklenmeye başlanılmış. Bir gün, üç gün, beş gün fakat ne gelen var, ne giden! İçlerinden bazıları Simurg‘dan umudu kesmiş, bazılarıysa "Eğer SİMURG var olsaydı gelir bu sorunları çözerdi, demek ki yok." diyerek beklemekten vazgeçmişler. Derken uzak ülkelerdeki kuş sürülerinin o güne dek görmedikleri bir kuş tüyü bulduklarını öğrenmişler. Bunun üzerine kuşlar bu tüyün krallarına ait olduğunu ve onun yaşadığını düşünmüşler. 

İçlerinden birkaç akıllı kuşun önerisiyle "madem ki o gelmiyor, biz ona gidelim" düşüncesinde birleşerek yeryüzünün bütün kuşları Kaf Dağı‘na doğru kanat çırpmaya başlamışlar. Günler geçmiş aradan... Yol uzak mı uzak! Uzun yola dayanamayanlar çeşitli gerekçelerle birer ikişer sürüden ayrılmaya başlamışlar. 

Önce bülbül dönmüş geriye. Tüylerinin bozulduğunu fısıldamış sitemle, oysa ki bu tüylerinden dolayı kafeslere kapatılıyormuş hep. Turna "ben olmasam aşıklar nasıl ulaşır sevdiklerine" demiş. Kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış, balıkçıl kuşu bataklığını. Baykuş viraneleri özlemiş ve hep birlikte geri dönmüşler. 

Kaf Dağı‘na ulaşmak için yola çıkanlardan çok az sayıdaki kuş canla başla kanat çırpmaya devam etmişler. Yolun sonunda "yedi tükenmez vadiden" geçiliyormuş. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "yok oluş" ve sonuncusu "ölümsüzlük" vadisine vardıklarında bütün kuşlardan geriye sadece otuz kuş kalmış. 

Bütün güçleriyle bu vadiyi de aşmışlar ve Kaf Dağı‘nın tepesindeki bilgelik ağacına ulaşmışlar. Ve bilgelik ağacından öğrenmişler ki SİMURG "Otuz Kuş" demekmiş. Hepsi ve her birisi birer "SİMURG"muş. 

12 Temmuz 2013 Cuma

Adaletsizlik ve Var Olamama Sonucu

        

      Herkes Q7 sahibi olsa, yüksek duvarlı lüks sitelerde otursa, hep şatafatlı sofralardan beslenip maddi yönden uçsa da adalet ayaklar altına alındığı ve bireyler var edilmedikleri sürece, yani sözde kendilerine değer verilip esasta hükmedilecek teba gibi görüldükleri için yaradılıştan gelen insanlık onuru gereği toplum tepkisini bir şekilde gösterecektir diye düşünüyorum.

4 Haziran 2013 Salı

Özgürlük Eşitlik Adalet


* Özgürlük * Eşitlik * Adalet
* Tam bağımsız ülke, 
* Aralarında hiçbir ayrımcılığın yaşanmadığı halk,
* Yönetimin ve hukukun adaleti sağlaması
* Zulme direnme
* Birbirimizi kucaklama
* Demokrasiyi özümseme


Nur Yüzlü İhtiyar Kuyumcuda

Nur yüzlü ihtiyar bir adam şeyh edasıyle kuyumcuya girdi.  Kuyumcu saygıyla karşıladı. İhtiyar dedi ki: -Ben senin sevabınım..! Kuyumcu güld...